17 Kasım 2006

BUDA GEÇER..

Dervişin biri, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bir köye
varır...
Karsısına çıkan insanlara, kendisine yardım edecek, yemek ve
yatacak yer
verecek birileri olup olmadığını sorar...


Köylüler, Derviş’e, kendilerinin de fakir olduklarını, evlerinin
küçük
olduğunu söylerler ve Sakir diye birinin çiftliğini tarif edip,
oraya
gitmesini salik verirler...


Derviş yola koyulur, yolda birkaç köylüye daha rastlar... Onların
anlattıklarından, Sakir'in, o yörenin en zengin kişilerinden biri
olduğunu
öğrenir...


Bölgedeki ikinci zengin ise, Haddad isimli bir başka
çiftlik sahibidir... Derviş, Sakir'in çiftliğine varır... Çok iyi
karşılanır... İyi misafir edilir, yer, içer ve dinlenir... Sakir
de, ailesi
de hem misafirperver ve hem de gönülleri zengin insanlardır... Sonra
tekrar
yola koyulma zamanı gelir ve Derviş Sakir'e ve ailesine teşekkür
ederken,
"Böyle zengin bir insan olduğun için hep şükret." der...


Sakir'den ise söyle bir yanıt alır:


"Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz... Bazen görünen, gerçeğin
kendisi
değildir... Bu da geçer...".



Derviş, Sakir'in çiftliğinden ayrıldıktan sonra, bu yanıt
üzerine uzun uzun
düşünür... Aradan birkaç yıl geçtikten sonra, Derviş’in yolu
yine ayni
yöreye düşer... Sakir' e uğrayıp, ziyaret etmek ister... Yolda
karsılaştığı
köylülerle konuşurken, köylüler "Haaaa o Sakir mi?.. O iyice
fakirledi,
simdi Haddad'in yanında çalışıyor..." derler.



Derviş, hemen Haddad'in çiftliğine gider... Sakir'i bulur... Eski
dostu
yaşlanmıştır... Üzerinde eski püskü giysiler vardır... Geçen
süre içindeki
bir sel felaketinde bütün sığırları telef ölmüş, evi barkı
yıkılmıştır...
Toprakları da islenemez hale geldiği için, tek çare olarak, selden
hiç zarar
görmemiş ve biraz daha zenginleşmiş olan Haddad'in yanında
çalışmak zorunda
kalmıştır... Bu süre zarfında Sakir ve ailesi, Haddad'a
hizmetkârlık
yapmaktadırlar... Sakir, Derviş’i, bu kez son derece mütevazi olan
evinde
misafir eder... Kit kanaat yemeğini onunla paylaşır...
Derviş, vedalaşırken, Sakir'e olup bitenlerden ne kadar çok üzgün
olduğunu
söyler ve Sakir'den su yanıtı alır:


"Üzülme... Unutma, bu da geçer..."


Derviş, gezmeye devam eder ve aradan uzun yıllar geçtikten sonra,
yolu yine
ayni bölgeye düşer... Öğrendiklerinden şaşkına döner...

Bir süre önce ölen Haddad, ailesi olmadığından, bütün varını
yoğunu, en
sadik hizmetkârı ve eski dostu Sakir'e bırakmıştır... Sakir,
Haddad'in
konağında oturmaktadır... Kocaman arazileri ve binlerce sığırı
ile yine o
yörenin en zengin insani olmuştur...

Derviş, eski dostunu iyi gördüğü için ne kadar çok sevindiğini
dile
getirdiğinde yine ayni yanıtı alır:


"Bu da geçer..."


Birkaç yıl sonra Derviş yine Sakir'i arar... Ona bir tepe
gösterirler...
Tepede Sakir'in mezarı vardır ve mezar taşında söyle yazmaktadır:


"Bu da geçer".

Derviş, üzgün bir şekilde, "Allah Allah, ölümün nesi geçecek?"
diye düşünür
ve gider... Ertesi yıl, Derviş, Sakir'in mezarını ziyaret etmek
için geri
döner ama ortalıklarda mezar falan kalmamıştır... Büyük bir sel
gelmiş,
bütün tepeyi silmiş süpürmüş ve Sakir'in mezarından geriye hiç
eser
kalmamıştır...

O yıllarda, ülkenin sultani, kendisi için çok değişik bir yüzük
yapılmasını
ister... Bu öyle bir yüzük olacaktır ki, sultan mutsuz olduğunda
umudunu
tazeleyecek, mutlu olduğunda da, mutluluğun rehavetine kendini
kaptırmasını,
tembelliğe düşmesini önleyecektir... Hiç kimse, sultani tatmin
edecek böyle
bir yüzük yapmayı başaramaz...

Sultanin adamları bir gün bilge Derviş’i bulurlar, yardım
isterler... Sultan
yüzüğe fena halde takmıştır... Derviş, sultanin kuyumcusuna
hitaben bir
mektup yazar... Kısa bir süre sonra, yüzük sultana sunulur...
Sultan
önceleri hiçbir anlam veremez; çünkü son derece sade bir
yüzüktür bu...

Sonra üzerindeki yazıya takılır gözü... Üzerinde biraz
düşünür ve yüzü
aydınlanır... Büyük bir mutluluk ışığı parlar gözlerinde...
Sonunda tam da
istediği bir yüzüğü olmuştur...

Yüzüğün üzerindeki yazı mı?

Şu yazılıdır yüzüğün üzerinde:

"Bu da geçer".

7 yorum:

Adsız dedi ki...

Bu yazıyı sanki daha önce başka bir blokta da okumuştum
Ama olsun "eltekrarüfilehsen velevkaneyüzseksen" demişler

Siyah Zambak dedi ki...

allah allah hangi blogmuş o :)

neyse dediğiniz gibi...

Siyah Zambak dedi ki...

mehmet abi, bir değil iki blogcu yayınlamış, ben o aralar nerdeydim bilmiyorum..:)

berra dedi ki...

Çok güzel bir yazı.Ben ilk defa okuyorum.O yüzden paylaştığın için teşekkürler.Sanırım hepimizin aklından çıkarmaması gereken nokta bu.Herşeyin birgün gelip geçeceği...

Ebrûlî dedi ki...

:) sahi nerelerdeydin s.zambakcım? laf yetiştirmekten yazıları okuyamadın sanırsam.. ;)

emircan dedi ki...

Konuyla ilgili değil ama;Bloğunuz 1-2gündür çok yavaş açılıyor.Sadece sizin blog öyle.Bilmiyorum diğer ziyaretçi arkadaşlarda da oluyor mu?Selamlar,

Siyah Zambak dedi ki...

berra,
okumamış birisinin olması iyi oldu :)

ebruli,
alakası yok canım, yazıları okumadan nasıl laf yetiştirebilirim ki zaten :)

emircan hocam,
bende öyle bir şey olmuyor, eğer diğer blogcular; sizde de oluyorsa haber ediniz lütfen..