28 Aralık 2007

Sevgilinin Diyarından

Herkese merhaba!
Görüşmeyeli haliniz keyfiniz iyidir inşaallah.Özlemişim buraları.Sizlere anlatacak çok şeyler birikti bir kaç haftadır. Hangisinden başlasam diye düşünüyorum. En başından başlasam çok uzun sürer,onun için Suuda gelme yolculuğumu listeden çıkarıyorum izninizle. Zaten acı uçak kazasından sonra uçağa binmek çok zor olmuştu benim için, en iyisi hatırlamamak. O yolculuğa dair,İstanbulda uçağı beklerken sevdiğim bir arkadaşımın evinde geçirdiğim bir kaç güzel saati hatırlayayım ben sadece. Burdan sevgilerimi iletiyorum kendisine bu arada.:)

Neyse; filmin bir kısmını atlayarak en güzel kısmından;Medine'ye, Sevgilinin diyarına, alemlerin Efendisine vuslatımdan konuya girmek istiyorum müsadenizle.

Suuda geldiğim ilk günlerde hemen Medine'ye, mescide ziyarete gimeyi hayal etmiştim ama olmadı.Bu günlerde hasta bakmakla iştigal ettim daha çok.Yaklaşık bir hafta sonra bayram tatilinin son gününde düştük Medine yollarına. Nasıl özlemişim yollarını, tozlarını... Öyle şirin gözüküyor ki herşey gözüme. En ufak bir ayrıntıyı bile atlamıyorum yolda. Bakmaya doyamıyorum etrafıma. Halbuki hiç birşey yok, yol işte. Sanki Türkiye'de gurbetteymişim de aslımı bulmuşum gibi oldum. Allah'ıma nasıl şükredeceğimi bilemedim. Bana tekrar nasip etmişti bu mübarek diyarı. Gelebilmiştim sonunda, ve şu anda O'na doğru gidiyordum bile. Saatler sonra yeryüzünün en güzel mescidindeydim.

İşte girdik Mediye, nasıl da sessiz, nasıl da mülayim.Tıpkı bıraktığım gibi. Korkuyor sanki Nebi'yi rahatsız etmekten herkes ve herşey. Korkulmaz mı hiç? Alemlerin Efendisi yatıyordu burda, bu şehirde. İnsan yürürken bile korkmalıydı rahatsız etmekten Nebi'yi.

Nasıl bir huzur var Allah'ım bu şehirde. İçime çekiyorum havasını sürekli, mümkün olsa çekip bitireceğim bütün havayı.

Gittikçe yaklaşmışdık O'na.Çok az kalmıştı ki, yine yanlış yola girivermişiz. Aksilik işte elim yüreğimde görmeyi beklerken yeşil kubbeyi, daha da uzaklaşmışdık ondan.

Sonunda doğru yola girdik. Arabayı park ettikten sonra merdivenleri çıkıp bahçesinde biraz yol almak bu kadar mı uzun sürer Allahım. Ayaklarım birbirleriyle yarışıyorlardı sanki daha önce varmak için yanına. Yanına dediğime bakmayın, henüz bir kez bile yanına gitmiş değilim. Bahçede kubbesinin yeşilini izlerken gözyaşlarıyla sohbetimden bahsedyorum ve artık üzülmüyorum buna. Canım Efendim benim geldiğimi bilsin bana yeter. Beni cennette en yakınındakilerden etsin Rabbim daha ne isterim.

Hayalimde Efendimizle sohbet ederek ona :"Geliyorum, koşuyorum yanına.Çok az kaldı Canım Efendim" diyerek koşar adımlarla ilerlerken varmıştım sonunda huzuruna.

Allahım sana şükürler olsun Rabbim.
Beni bu mutluluktan mahrum bırakma Allah'ım.
Başımı kaldırdım ve dünyam ıslak ıslak, yeşerdi birden.

"Selamunaleyküm Ya Resulullah!
Selamunaleyküm Ya Habibullah!
Selamunaleyküm Ya Nebiyullah!" dedim...
"Ben geldim, seni çok özledim ve çok korktum sana varamamaktan. Ama vardım hamd olsun Allah'ıma. Yanındayım canım Efendim."

Hasretimi gidermeye çalışıyordum ama gideremezdim ki böylesi bir hasreti. Her gittiğinde mescidine, her baktığında yeşil kubbeye sanki daha da özlüyor insan. Ölüversem şimdi diyorum kendime, ölüversem olmazmı? Kavuşamazmıyım Peygamberime. Geliverse azrail de elimden tuttuğu gibi beni uçursa onun yanına doğru... ne güzel olurdu..

Duamı ettim, selam gönderenlerin selamlarını ilettim ve gözyaşlarıyla veda ettim Nebi'ye. Ama gözüm arkamda kalmıştı. Tek gözümmüydü ki arkamda kalan, gönlümde yanımda değildi. Gözümle beraber gönlümde Efendimizin yanında kalmıştı.Gözüm gönlüm açılmıştı onun yanında.Gözümü gönlümü açan Allah'ıma hamd olsun.

Rabbim beni ayırmasın buralardan inşaallah.Gelmek isteyen herkese de nasip et güzel Allahım.

13 Aralık 2007

Yanına Geliyorum Ey Sevgili!



En kısa zamanda sevgilinin diyarından yazmak ümidiyle..

Hakkınızı helal edin,Allah'a emanet olun.

11 Aralık 2007

Su Gibi Aziz Olalım

Su hayattır,Allahın bizlere çok büyük bir ikramı, lütfudur. Büyük nimettir. Su hakkında söylenecek çok şey var aslında ama benim ilk aklıma gelen atalarımızın dediği gibi "Su gibi aziz ol." sözüdür.
Evet çok azizdir su. Hayatımızdaki büyük yerini,suyun içinde yaşayan balık misali kıymetini her ne kadar bilmesek de, her ne kadar bir damlasının bile şükrünü eda edemesek de, Yüce Allah yine de biz kulları için onu gökden indiriyor aşağılara. Nasıl bir şefkat, nasıl bir lütufdur su.
Su, çok da mütevazidir. Gökden iner ama hep aşağılarda gezer, en aşağılarda...toprağa karışır.Değdiği yere can verir, değmediği yer de kurur. Temizdir, gittiği yeri de temizleyerek gider.Su temizlikdir.
Allah suyun kıymetini şu ayetle açıklıyor insanlara:
“Biz, ölü olan toprağa can vermek, yarattığımız nice hayvanların ve nice insanların susuzluğunu gidermek için gökten tertemiz su indirdik” Furkan suresi, 48, 49
"İçtiğiniz suya baktınız mı?Buluttan onu siz mi indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?Dileseydik onu tuzlu yapardık. O halde şükretseniz ya!" vakıa suresi 68-70

"Yeryüzünde haşmetli dağlar yarattık, sizlere tatlı sular içirdik.." Murselat suresi 27. ayet

"De ki: "Baksanıza, eğer suyunuz çekilse, size kim bir akarsu getirebilir?" " mülk suresi30.ayet

Allah, hepimize suyun kıymetini bilmeyi ve şükrünü eda edebilmeyi nasip etsin.

Su gibi aziz olun:)


8 Aralık 2007

Ne Demeli?

İnsanlık ayıbı mı?
Varlıklılar, fakirlere yardım elini uzatmıyor,ondan bu acı..
Kader mi?
Dünyanın her yerinde bir sürü muhtaç var, hepsini görüp yardım edemeyiz ki. Bu da onların kaderiymiş.

7 Aralık 2007

Hazret-i Hamza

Teşrif eder misiniz?
Abdullah ibni Mes'ûd buyuruyor ki:Müşriklerden Velîd adında birinin bir putu vardı. Safâ tepesinde toplanırlar, bu puta ibâdet ederlerdi. Bir gün Peygamber efendimiz, onların yanına gitti ve onları îmâna da'vet etti. Kâfir olan bir cinnî, o putun içine girdi ve sevgili Peygamberimiz için uygun olmayan sözler sarfetti. Peygamber efendimiz üzüldüler.Efendimiz başka bir gün yine müşrikleri îmâna da'vet etti. Bu kez müslüman bir cinnî, müşriklerin elindeki putun içine girip, sevgili Peygamberimizi ve İslâmiyeti anlatan güzel sözler ve beyitler söyledi.Müşrikler, bu sözleri duyunca, başta Ebû Cehil olmak üzere ellerindeki putu parça parça ettiler. Resûlullaha saldırdılar. Mübârek yüzü kana boyandı. Onların bu ezâ ve cefâlarına tahammül gösterip, şöyle buyurdular:- Ey Kureyşliler! Bana vuruyorsunuz. Ama ben sizin Peygamberinizim.
Peygamber efendimiz, oradan ayrılıp evine geldi. Bir hizmetçi kız, bu hâdiseyi, başından sonuna kadar görmüştü.Bu sırada Hz. Hamza, dağda avlanıyordu. Bir ceylana ok atmak için hazırlandı. Ceylan dile gelerek dedi ki:- Yâ Hamza! Bana ok atacağına kardeşinin oğlunu öldürmek isteyenlere ok atsan daha hayırlı olur.Hz. Hamza bu sözlere hayret ederek süratle evine hareket etti. Hz. Hamza âdeti üzere, avdan dönünce, tavâf yapmak için Harem-i şerîfe uğrar, ondan sonra evine giderdi. O gün tavâf yaparken, hizmetçi kız, yanına gelerek dedi ki:- Ebû Cehil, kardeşinin oğluna, şöyle şöyle söyledi.Hz. Hamza, Peygamber efendimize hakâret edildiğini işitince, akrabâlık damarları hareket etti. Silahlarını kuşanarak, Kureyş kâfirlerinin bulunduğu yere geldi.- Kardeşimin oğluna, kötü söz söyliyen, kalbini inciten sen misin? diyerek, boynundaki yay ile, Ebû Cehil'in başını yedi yerinden yardı.
İman etmenle sevinirim
Hamza, Peygamber efendimizin yanına gelip dedi ki:- Yâ Muhammed, Ebû Cehil'den intikamını aldım. Onu kana boyadım, üzülme, sevin!
Sevgili Peygamberimiz buyurdu ki:
- Ben, böyle şeylere sevinmem.
- Seni sevindirmek, üzüntüden kurtarmak için, ne istersen yapayım.O zaman Peygamber efendimiz buyurdu ki:
- Ben ancak senin îmân etmen ile, kıymetli bedenini Cehennem ateşinden kurtarman ile sevinirim. Bunun üzerine Hz. Hamza hemen Müslüman oldu.Hakkında âyet-i kerîme geldi.
Endişeye lüzum yok
Peygamber efendimiz, Hz. Hamza ve diğer bir kısım Müslümanlar Hz. Erkam'ın evinde bulunuyorlardı. Bir ara kapı vuruldu. Gelen kimsenin, silâhlarını kuşanmış şekilde Hz. Ömer olduğu görülünce, bazıları endişeye kapıldı. Hz. Hamza;
- Gelen tek bir kişidir. Bu kadar endişeye lüzûm yok. Eğer, hayır için geldi ise hoş geldi. Yok eğer şer için geldi ise kendi kılıcı ile başını keserim, dedi.Dışarı çıktı ve dedi ki:
- Yâ Ömer! Sen ne zannedersin? Biz Abdülmuttalib evlâdıyız. Her birimiz Allahü teâlânın izni ile demiri çiğneyip havaya püskürtürüz. Allah ve Resûlü için can ve baş fedâ ederiz. Sen Resûlullaha zarar vereceğini zannediyorsan aldanıyorsun.
Sevgili Peygamberimiz, bu konuşmaları işitti. Kendileri gelerek, iltifat ile Hz. Ömer'i karşıladı. Hz. Ömer de Müslüman oldu. Bu iki kahraman sayesinde Müslümanlar kuvvet buldular, ibâdetlerini açıktan yapmaya başladılar.
Cebraili görmeye dayanamadı
Hz. Hamza bir gün, Cebrâil aleyhisselâmı kendi aslî şeklinde görmeyi arzû ettiğini, Peygamber efendimize bildirdi. Peygamber efendimiz de Hz. Hamza'ya sordular:- Onu görmeye dayanabilir misin? - Evet dayanırım.- Öyle ise yere otur da bak!
Hz. Hamza Cebrâil aleyhisselâmı görünce, bayıldı, arkası üstüne düştü
Efendimiz beyaz sancak verdi
Hz. Hamza, Hz. Zeyd bin Hârise, Hz. Ebû Mersed Kennaz, Hz. Enes ve Hz. Ebû Kerse ile beraber Medîne'ye hicret etti.hicret ettikten sonra, Kureyşli müşrikler boş durmadılar. Peygamberimizi Medîne'de rahat bırakmıyorlar.bir müşrik kervanının Medîne yakınlarından geçmekte olduğu işitildi. Sefer hazırlığı yapıldı. Sefere çıkacak birliğin kumandanlığına Hz. Hamza'yı getiren Peygamberimiz, ona beyaz bir bayrak verdi. Hz. Hamza'ya verilen bu bayrak İslâm tarihinde Müslümanların kullandığı ilk bayrak idi.
Doğru bir iş yaptı
Hz.Hamza otuz süvari ile savaşa hazırlanırken, müşrikler üçyüz süvari ile gelmişlerdi.Mecdi bin Amr el-Cühenî, iki tarafın da müttefiki idi. Müslümanların sayıca çok az ve müşriklerin çok fazla olduklarını ve düşmanların bu ilk çarpışmada yenebileceklerini düşünerek arabulucuk edip iki tarafı çarpışmaktan vazgeçirdi. Sonra Hz. Hamza ve arkadaşları Medîne'ye geri döndüler. Mecdî'nin bu hareketi Peygamber efendimize arzedilince çok memnun oldular ve buyurdular ki:
- İyi ve doğru bir iş yapmıştır
Kalk ya Hamza!
Hz. Hamza, Ebva, Veddan ve Zül' uşeyre gazâlarında Peygamber efendimizin beyaz sancağını taşıdı.Bedir gazâsında 313 Eshâb-ı kirâm, 1000 müşrikle karşı karşıya geldi. Mekke müşriklerinden Utbe, Şeybe ve Velîd meydana çıkarak er dilediler. Peygamberimiz buyurdu ki: - Ey Hâşimoğulları! Kalkınız, Allahü teâlânın nûrunu söndürmek için gelenlere karşı, Hak yolunda çarpışınız ki, Allahü teâlâ zaten Peygamberinizi de bunun için göndermiş bulunuyor. Kalk yâ Hamza! Kalk yâ Ali! Kalk yâ Ubeyde bin Hâris!
Melekler de savaşa indi
Hz. Hamza, Hz. Ali, Hz. Ubeyde miğferlerini giydiler. Meydana yürüdüler. Müşrikler dediler ki:- Sizler kimlersiniz? Eğer bizim dengimiz iseniz sizinle çarpışırız.Eshâb-ı kirâm da;
"Ben Hamza'yım! Ben Ali'yim! Ben Ubeyde'yim!" dediler. Bunun üzerine müşrikler cevap verdiler:
- Sizler de bizim gibi şerefli kimselersiniz. Sizinle çarpışmayı kabûl ettik.Eshâb-ı kirâm, müşrikleri, önce îmâna da'vet ettiler. Onlar kabûl etmediler. Ondan sonra
Eshâb-ı kirâm, müşriklerin üzerine saldırdılar. Hz. Hamza ve Hz. Ali, Utbe ve Velîd kâfirlerini, anında öldürdüler. Hz. Ubeyde, Şeybe'yi yaraladı. Şeybe de Hz. Ubeyde'yi yaraladı.Hz. Hamza ve Hz. Ali, Şeybe'yi orada öldürüp, Hz. Ubeyde'yi kucaklayıp Resûlullahın huzûruna getirdiler.Ebû Cehil, müşrikleri savaşa teşvik etmeye başladı. Her iki taraf bütün güçleriyle saldırıya geçtiler. Bu savaş her iki tarafın ilk büyük savaşıydı. Eshâb-ı kirâm, "Allah Allah" diyerek, tekbîr getirerek hücûm ediyordu. Hz. Hamza, her iki elinde birer kılıç ile çarpışıyordu. Peygamber efendimiz "Yâ Hayyu! Yâ Kayyûm!" buyurarak Allahü teâlâya yalvarıyordu.Peygamberimiz, Eshâbını, böyle yiğitçe çarpışıyor gördükçe;
- Onlar, Allahü teâlânın yeryüzündeki arslanlarıdır, buyurarak onları takdîr ediyordu.Allahü teâlâ, Peygamberimize yardım için melekleri de savaşa gönderdi. Eshâb-ı kirâm daha kılıcını vurmadan müşriklerin kellesi yere düşüyordu. Müşrikler bozguna uğradılar. Ebû Cehil de öldürüldü. Mekke'ye doğru kaçmaya başladılar. Hz. Hamza, Bedir'de fevkalâde kahramanlık gösterdi. Bedir savaşı, Peygamber efendimizin zaferiyle neticelendi. Eshâb-ı kirâmdan 14 kişi şehîd oldu.
Ben Allah'ın arslanıyım!
Peygamber efendimiz, Uhud harbinde; Hz. Hamza'yı en önde zırhsız süvârilerin başında çarpışmakla vazifelendirdi. Hz. Hamza, iki elinde de kılıç olduğu hâlde;- Ben Allahü teâlânın arslanıyım! diyerek, düşmanı önüne katmış, öldüre öldüre ilerliyordu.Safvân bin Ümeyye, etrafındakilere, "Hamza nerededir? Bana gösteriniz!" diyor, savaş meydanını araştırıyordu. Bir ara gözleri, iki kılıç ile halkı kıyâsıya kesip biçen birini görünce sordu:- Bu çarpışan kim?Çevresindekiler dediler ki:- Aradığınız kimse! Abdülmuttalib oğlu Hamza!- Ben bugüne kadar, düşmanını öldürmek için saldıran, onun gibi hırslı, onun gibi gözüpek bir kimse daha görmedim.Uhud'da herkes bütün güçleriyle çarpışırken, bir ara Resûlullah efendimiz ile Hz. Hamza arasında kimse kalmadı. Hz. Hamza, hiç arkasına bakmıyor, hep ileri doğru hücûm tazeliyordu. Savaşın başlamasından o ana kadar tek başına 30 müşriki öldürmüştü. Bu sırada Siba bin Ümmü Ammâr; "Bana karşı koyabilecek bir yiğit var mı?" diyerek Hz. Hamza'ya meydan okudu. Hz. Hamza, "Demek sen Allaha ve Resûlüne meydan okuyorsun, öyle mi?" deyip onu da öldürdü.
Şehit oldu
Hz. Hamza büyük kahramanlıklar gösterdikten sonra bu savaşta Vahşî tarafından şehîd edildi.Vahşî, Mekke'nin fethinden sonra, Tâiflilerle birlikte Medîne'de mescide gelip, îmân etti, affa kavuştu. Fakat Yemâme tarafına gitmesi emrolundu. Resûlullaha karşı çok mahcûb olup, başı önünde yaşadı.Hz. Hamza şehîd olduğunda oruçlu idi. Hz. Peygamberimiz, kendisi için, "Seyyid-üş-Şühedâ = şehîdlerin efendisi"buyurdu. Ve cesedini meleklerin yıkadıklarını haber verdi.Savaş bitmişti. Şehîdlerin yanlarına gidildi. Peygamber efendimiz, Hz. Hamza'nın mübârek cesedini görünce, dayanamadı. Ağladı. Mübârek gözlerinden yaşlar akarak buyurdu ki:
- Ben, şu şehîdlerin, Allahü teâlânın yolunda canlarını fedâ ettiklerine, Kıyâmet günü şâhidlik edeceğim. Onları kanlarıyla gömünüz. Vallahi, Kıyâmet günü mahşere yaraları kanayarak gelecekler. Kanlarının rengi kan rengi, kokuları da misk kokusu olacaktır.Daha sonra Peygamber efendimiz buyurdu ki:
- Bana Cebrâil aleyhisselâm gelip Hamza bin Abdülmuttalib'in göktekiler katında, "Allahın ve Resûlünün arslanıdır" diye yazıldığını haber verdi.Hz. Hamza'nın ve diğer şehîdlerin cenâze namazları kılındı. Hz. Abdullah bin Cahş ile Hz. Hamza'nın cenâzeleri bir kabre kondu. Hz. Hamza, Hz. Abdullah'ın dayısı idi.
Ve aleykümselam
Hz. Hamza orta boylu idi. Kılıcını çok iyi kullanır pek mükemmel ok atardı. Pehlivanların pîri idi. Peygamber efendimizin amcası ve aynı zamanda süt kardeşi idi. Peygamberimiz kabrini ziyârete gider, selâm verirdi. Mezardan, "Ve Aleykümselâm yâ Resûlallah" diye cevap gelirdi.Hz. Fâtıma buyurdu ki:
- Birgün Hz. Hamza'nın kabrini ziyârete gittim. "Esselâmü aleyke yâ Resûlullahın amcası" diye selâm verdim. "Ve Aleyküm selâm ve Rahmetullahi ey Resûlullahın kızı" diye mezardan cevap geldi.Şeyh Muhammed isminde âlim bir kimse Hz. Hamza'nın kabrini ziyârete gitti. Selâm verdi. Mezardan, selâmına cevap verildi ve, "Yâ Şeyh Muhammed, bu sene bir erkek evlâdın olacak, ona benim ismimi koyunuz" dedi. O âlimin erkek çocuğu oldu ve adını Hamza koydu.

6 Aralık 2007

Çok Korkunç!


Bir çok insan, şelaleleri çok sever. Halbuki sevilecek bir yanı yok bence.Bilakis insanın ödünü koparıyor.Resimde bile uzun süre bakamıyorum.Su mu tutuyor nedir? Şuna baksanıza Allah aşkına. Bu fotoya bakıpta dizlerinin bağı çözülmeyen var mıdır acaba? Çok korkunç!

4 Aralık 2007

Protesto Ediyorum

Suudi Arabistan Konsolosluğunu protesto ediyorum!
Aslında az evvel güzelce anlatmıştım acı gerçekleri,ama yayınlayamadım. Herşeye rağmen Efendimiz'in milletinden olan ve oralarda yaşayan insanlara laf söylemeyeyim ve söyletmeyeyim dedim. Bence iyi de ettim. Fakat en azından bir protesto gösterisinde bulunayım diyorum.İçim soğusun biraz. Ne şekilde protesto etsem diye düşünüyorum. Parlak bir fikriniz varsa haberim olsun lütfen..

2 Aralık 2007

SÜPER BABAANNE

Genelde aile büyükleri evhamlı, vesveseli olurlar.Babaanneler, anneanneler falan..
Mesela; olmadık şeyleri hayal edip korkarlar. Benim babaannem de bunlardan bir tanesi.
Hem de en ileri derece de olanlarından:) Öyle ki; çarşıya çıkarken olurda kazayla beni görürse, köşebaşına varana kadar tembihlerde bulunur. Eve dönene kadar da okur üfler sağolsun:)
B: "Aman ha kızım, "şu parfüm nasıl kokuyor" diye soranlar olursa sakın koklama."
A: "Koklamam da, sen de çok panik yapıyorsun ama:)"
B: "Yok kızım yok.Sen bilmiyosun dışarıyı"
B: "Sakın oyalanma!"
B: "Alacağını al hemen gel!"
B: "Kaçta burda olursun? "
A: "Üçte evde olurum inşaallah"
B: "Üç mü? Napacan ki o saate kadar? Çarşıyımı alacan sanki."
A: "Tamam, erken gelmeye çalışırım, bişey istiyor musun?"
B: "Hususi bakma da, gözüne çarparsa çanta için küçük bir ıslak mendil al görürsen."
A: "Olur, alırım.Hadi hoşçakal"
B: "Bak heleeee!"
A: " :((( Efendim? Nolduu?"
B: "Şimdi saat kaç, gecikme haa!" vs..vs........

***

Aslında anlatacağım bunlar değildi, artık nasıl dolmuşsam:)Neyse sadete geleyim.
Babaannem evhamının yanı sıra çok okumasıyla da ün salmıştır. Öyle ki, her gelenin gidenin arkasından okur, gece sürekli namaza kalkar, falanca aklına gelmiştir, sabaha kadar ona okur üfler. Çocuklardan birisi biraz ağlasa " nazar oldu, nazar oldu yavruma " der yine okur, okuur.. Sonrada bir güzel üfler..Bir gün kızıma kucağımdayken okuyup üflediğini hatırlıyorum da, arada ben de epeyce nasiplenmişdim nefesinden:)
Geçen gün de evimizin bahçesine komşunun tavukları girmiş. Babaanneciğim de bunları pencereden görünce çıkmış kovalamış tavukları. Tavuklar kaçışmışlar tabi sokağa doğru. Babaannem de bunların gittiğini görünce farkında olmadan başlamış arkalarından okuyup üflemeye yine:)) Biraz sonra farketmiş yaptığını ve gülmüş kendine. Günler sonra da bana anlattı yaptığını beraber epeyce güldük. Ama bana çok tembih etti "Kimseye söyleme sakın!" diye.
Sakın sizde söylemeyin kimseye e mi?. Gülerlermiş sonra:))

Huzur; Tevekkülde!


"Mevlam görelim neyler...Neylerse güzel eyler" demeli..

29 Kasım 2007

Yazık mı Oluyor?

Bir kaç saniye önce..
İnternetteki günlük olağan gezintimi yaptım, bitirdim.
Tam pc'yi kapatıyordum artık ki; sevdiğim bir parça çıktı radyoda. "Şunu da dinleyeyim de öyle kapatayım" dedim.
Bu arada tavana bakınıyordum.
Düşündüm..düşündüm..
Vakit israfından başka bir şey değildi aslında bütün yaptıklarım.Akşam tv'den seyrediyordum zaten haberleri.Pc'den tekrar tekrar okumak da neydi?
Radyo dinlemekte neydi gecenin bir saatinde?
Saçma sapan bir parça için beklemek de neydi?
Kaç gündür elime bile alamadığım Kur-an'ım bana mahzun mahzun bakarken ben nelerle uğraşıyordum.
Zerre kadar şeylerin bile hesabının sorulacağı bir yere giderken, yolda böyle boş şeylerle uğraşmak da neydi.. "Yazık mı ediyorum kendime?"dedim.
"Evet. Elbette yazık oluyor gafil!" dedi hakikat bana.

28 Kasım 2007

Nelerde Uydururmuş:)

Betül, okumak için eline Kuran'ı Kerim' alır.Bir süre kendince okur ve:
B:"Anne! buyda ne yazayyo biliyoy musun?"

A:" Ne yazıyor kızım?"

B:"Hmmm..Betül'e pantolan alın, hmmm... bebek alın..başkaa..membe (pembe) havuc (havuz) alın.. büssürü büssürü oncak (oyuncak) alın..çips alın..deyyoo." :)

27 Kasım 2007

sobelenmişim

Gülruh arkadaşım tarafından sobelenmişim. Sobelenen sorulan soruya cevap verecekmiş.Nihayetinde de başkasını sobeleyecekmiş. Ben biraz şanslıyım.Gülruhun sorusu çok kolay çünkü.


-Müslüman ahlakı ve yaşantısı nasıl olmalı?

-Müslüman; Efendimiz'in edebiyle edeplenip, O'nun yaşantısını örnek almalı.

***

Aslında aklıma çok güzel konular geldi fakat biraz ağır olacaktı. Ben de, hafifleştirilmişinden "kaza ile kader nedir?" diyorum.

Kime diyorum?

Emircan Hocama diyorum.Artık cevabımızı da ne zaman alabiliriz,onu da bilmiyorum.Malum, bu günlerde pek ilgilenmiyor :) Onun için (usule biraz aykırı olacak ama ) sizlerde yorumlarınızla bizleri aydınlatabilirsiniz.Fakat (usule aykırı) bir şey daha rica edeceğim. Mümkünse kısa cümlelerle yazınız. Kısa ve aydınlatıcı olsun. Zaten uzun uzun herkes anlatır dimi? Marifet kısa ve öz konuşmakta..:)

Cümleten kolay gelsin.

25 Kasım 2007

Sizce Hangisi?

Geçen günlerde komşumuz gelmişti ziyarete.
Oturduk muhabbet ettik.
Biraz sonra :"Size bir şey soracağım." dedi.
"Sor bakalım F.Abla." dedim.
"Sizce HUZUR mu önemli SAĞLIK mı? " dedi.
Biz, uzun açıklamalardan sonra ve tartışmalar eşliğinde tercihimizi yaptık.
Siz ne dersiniz?
"HUZUR mu? SAĞLIK mı?"

24 Kasım 2007

Bunları Biliyor muydunuz?

Kayınvalide;çaydanlık gibidir.Sürekli, fokur fokur kaynar ve ortalığı kaynatır.
Gelin;demlik gibidir.Sinsi sinsi demlenir ve sinsilik yapar.
Damat;çay bardağı gibidir.Gelin gelir doldurur, kaynana gelir doldurur.
Görümce;çay kaşığı gibidir.Arada bir gelir, ortalığı karıştırır ve gider.
Kayınpeder;çay tabağı gibidir.Okkalı okkalı oturur.
:)

21 Kasım 2007

Tez Ola Vuslat.. Tez Ola..

Yakında görür müyüm yurdunu,
İçime çeker miyim Medineyi kaplayan mis kokunu?
Çok özledim Medine'ni, Medine'nin yolunu
Yitirmemeye çalışıyorum umudumu.

Yüreğime inince anlıyorum aslında,
Yeşil kubbeye kurban olayım ama,
O da yetmezmiş meğer bana,
Gül yüzünü görmek isterim artık karşımda.

Tez ola vuslat tez ola.
Aşık maşukuna kavuşa.
Rüyamda da görmez oldum, hayrola..
Dayanamıyorum özlemine haberin ola.

Gözyaşlarım tükenmedi, sel oldu,
Yüreğim aşkından kabardı Sen oldu,
Hasretin bu bedeni yaktı kavurdu,
Kavuşma ümüdim beni ayakta tuttu.

Çok korkuyorum Efendim, çok..
Beni tanımamandan, istememenden,
Sen beni tanımaz istemezsen,
Her an ölürüm kederimden.

Ümmetine beni de kabul et Efendim!
Etmezsen bi başıma ben neylerim?
Perişan olurum, kahrolur biterim.
N'olur şefaatini esirgeme canım Efendim.

Ah Efendim mecnun bu can sana.
Ne zaman kavuşuruz acaba,
Ne zaman varırım yanına ..
Tez ola vuslat tez ola!

20 Kasım 2007

olmuyor yahu:(

uzun zamandır blogumun şablonunu değiştirmek istiyorum ama nerdee..
yapabilseydim bari.
ne zor bir işmiş.
uğraşdım uğraşdım olmadı.
sonunda "en azından klasik şablonlardan bir tane seçeyim" dedim.
bu da pek bir parlak oldu sanki.
gözümü alıyor.
beğenmedim.
yine de kalsın bari bir kaç gün.
bu aralar sıkça değiştiririm heralde..
pes edene kadar uğraşırım artık.
hadi bana kolay gelsin.

19 Kasım 2007

Eli yapmış..mış..mış..

Kardeşinin uyuması kızımı neden rahatsız ediyor, anlamıyorum?
Çocukcağızı uyuturken nerde,nasıl uyutacağımı şaşırdım.
Hırsız gibi evin en gizli saklı köşelerine saklanıyorum.
Ablasına görünmeden uyutabilme başarısına ulaşırsam ne mutlu bana!
Ama ufaklık, uyuyunca tehlikeyi atlatmış olmuyor tabi.
Ablamız hemen farkediyor kardeşinin yokluğunu ve fizana götüremediğim için bebeği mutlaka buluyor sonunda:(
Hedef iştahla emilen emzik!
Bebeğin emziği kendisinden sonraki ilk düşmanımız.
Derin uykudaki kardeşinin emziği Betülü rahatsız etmiş olacak ki, pat diye çekiyor ağzından.
Uyanmadı mı?
B planını uyguluyor o zaman.
Çekmeceyi veya dolabı açıyor ve son gücüyle küüüt diye tekrar kapatıyor.
Her zaman işe yarayan b planı ile yine muvaffak oluyor ablamız ve ufaklık çığlık çığlığa..:(
"Neden yaptın kızım?" sorularına da son derece pişkin, umursamaz ve bir o kadar da sevimli bir tavırla, boynunu bükerek ve tebessüm ederek:
" Ben yapmadım anne, elim yaptı" cevabını alıyorum.
Kızsam mı? Yoksa gülsem mi? bilemiyorum...:(

16 Kasım 2007

Efendilerin Efendisi Nerde Kaldın?














Ey kainatı aydınlatan sevgili..
Tamam.Yüreğimdesin,
Ama nerdesin?

Ey gönlümün Gülü,
Tamam. Gönlümdesin,
Ama nerdesin?

Ey hayatımın ışığı..
Ben hayattayım,daha ölemedim..
Ama sen yoksun.
Sen yoksun ama ben varım!
Nerde kaldın sevgili? Nerde kaldın?
Hani beni de alacaktın? Nerde kaldın?

çok şükür:)


Uzun zamandır servisde bakım gören arabama sonunda kavuştum.İyi parlatmışlar ama değil mi?:)

14 Kasım 2007

efsane geri döndü:)


Duyduk duymadık demeyin, peynir ekmek yemeyin (nedense?)

Canım arkadaşım Ebruli tekrar aramıza döndü.

Bütün blog camiasına duyurulur.

Ama ona pek güven olmaz, her an tekrar noktayı koyabilir. Baştan uyarayım da..
Bu alemde imajım zedelensin istemem:)
(öf be! ne reklam yaparmışım ama:))

13 Kasım 2007

Gözyaşı Geceleri

">


bilgisayarınızın sesini açarak sabırla izlemenizi tavsiye ederim.

:)

-Annem yine ön yıkama yapmamış galiba. Ağzımdaki leke çıkmamış. Aman anne ya, bi öğrenemedin gitti beni yıkamayı. Bak yine paparazilere yakalandım işte.
Ne var kardeşim? Çekmesene sende. Allah Allah ya.. Allah Allah..:(

9 Kasım 2007

Takip Ettiğiniz Kaç Blog Var?

Son zamanlarda pc'nin başına oturuyorum blog aleminde bir gezinti yapayım diye..ve hüsranla sona eriyor bu kısa gezintim.(her ne kadar zamanında bende ihmal etmiş olsamda üzücü bir durum.(siz söylemeden ben söyleyeyim:)..)) Topu topu bir kaç blogmuş takip ettiğim.Bu bloglardan da Ali Kahyavari kısaca bahsedeyim;


-Ali Kahya dedik madem onunla başlayalım.Ali Kahya her gün tıkladığım, bana göre bu işte en azimli blogcu.

-Eskiden Emircan Hocamın yazılarından sıkça müstefid olurduk, şimdilerde bizi mahrum bıraksada ben her gün bir umutla tıklıyorum bloguna.


-Ladybird;zaman zaman sekteye uğrasa da hala ümit var gibi:).Nur Pınarı adlı blogunu açtığında çok sevinmiştim ama pınar akmaz oldu.


-Kazım Mızrak;takip ettiğim sıradışı bir blogcu (idi). Sanırım yine yazmama kararı almıştı.Hayırlısı olsun.


-Cenk Unal;nadiren bloguna uğrasa da ben ısrarla tıklıyorum hala. Eskiden beri enişteme benzetmişimdir:)


-Ceylin;yeni blogculardan.Kısmetine mani olmuş gibi olmayayım ama yorumlara pek cevap yazmadığı için bir daha yorum bırakmayı düşünmesem de tıklıyorum:)

Yukarda saydıklarım hala takip ettiğim blogcular.Bunların yanı sıra bloguna ulaşamadıklarım, eskiden sıkça tıklayıp şimdilerde yazmadıkları için tıklamaktan vazgeçtiklerim ve vazgeçmek üzere olduklarım da var.İsimleri zikredilmeyenler alınmasınlar. Başlıktan da anlaşıldığı üzere hal-i hazırda takip etttiklerimi yazdım.


Bunların haricinde yeni gördüğüm bloglar (günlük değişmek üzere) oluyor.Mesela iki gündür çocuklarından bahseden annelerin blogları beni gülümsetiyor:)

7 Kasım 2007

6 Kasım 2007

Bu Alemde, Bir Sen Beni Anlayamadın Yar

Çocuklar, yalancı emziklerle, adam oldu yar.
İnsanlar, kuantum düşünce tekniğini buldu yar.
Amalar gördü, topallar koştu, sağırlar duydu yar.
Bu âlemde, bir sen beni, anlayamadın yar.


Hayal bile edilemeyen şeyler, bir bir gerçekleşti.
Keller kıllandı, kamburlar düzeldi, kadınlar erkekleşti.
Uzak mesafeler artık kısaldı, yabaniler evcilleşti.
Bu âlemde, bir sen beni, anlayamadın yar.


Dilin yalan söylese de, o kaçamak bakışların yaktı.
Hani, üşüdüğünü söylediğin ellerin de belki de sıcaktı.
Hep saklandın, allandın, pullandın, sonun ne olacaktı.
Bu âlemde, bir sen beni, anlayamadın yar...



Ne eşler varmış dünyada.Allah bu kişinin eşine sabır versin.Gerçi bana biraz abartılmış gibi geldi ama.. :) Bir de sizin fikrinizi alayım dedim..
Allahım! cehennem ateşinden koru bizi!



3 Kasım 2007

Hayırdır İnşaallah

Son zamanlarda her gece pc nin başına oturunca nedense içimden bir ses bloga yazı yazmam gerektiğini söylüyor.Bakın yine söyledi..Bir de ısrar ediyor..Değerlendirmem lazım bu gibi durumları. Sonra yine sükuta uğramasın blogum. Boş konuşmuş olmayayım bari diye bir hadis ve bir ayet meali yazmaya karar verdim. Buyrun beraber bilgilenelim;

(Kütüb-ü Sitteyi açınca gözüme ilk çarpan hadisi yazmayı düşünmüştüm.Kısmetinize cennetle ilgili bir hadis çıktı. Devamında da bir ayet meali varmış, o da isabet oldu)


Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Allah Teâla hazretleri ferman etti ki: "Ben Azimu'ş-Şân, salih kullarım için gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve insanın hayal ve hatırından hiç geçmeyen nimetler hazırladım." Ebu Hureyre ilaveten dedi ki:
"Dilerseniz şu ayet-i kerimeyi okuyun. (Mealen): "Yaptıklarına karşılık Allah katında onlar için göz aydınlığı olacak ne mükâfaatların saklandığını kimse bilemez"

2 Kasım 2007

anlatabildim mi?


geçen seneler midir insanı yaşlandıran;yoksa ruhu mudur
senelere fırsat vermeden yaşlanan?


29 Ekim 2007

BİLAL-İ HABEŞİ

Bilal-i Habeşi'nin hayatını hep çok merak etmişimdir.Kısa bir araştırmadan sonra sizler için de biraz derleme yaptım. Kısaltmaya çalıştım ama daha fazla kısaltamadım.Uzun görüp de okumadan gitmeyin. Çok akıcı bir yazı. Mutlaka okuyun. Kolay gelsin..
Hz. Peygamber'e ilk iman edenlerden biri ve sonradan ona müezzin olan sahabî. Bilal-i Habeşî, insanların boyunlarına tasmalar takılıp çarşı-pazarda köle niyetine satıldığı bir dönemde Mekke'de dünyaya gelmişti.İslâm tarihinde unutulmaz yeri olan Bilâl-î Habeşî, aslen Habeşlidir.Hz. Bilâl, uzun boylu, zayıf, ince ve koyu esmerdi. Anası Hamâme ve babası Rebah da köle idi.
Bilâl, İslâm'ın ilk tebliğ yıllarında Ümeyye b. Halef'in kölesiydi.İslâm'ın ortaya çıktığı yıllarda bir çok kimse,İslâm'a cephe almış ve sapıklıkta kalmışlardı.İşte Bilâl b. Rebah (r.a.) İslâm davetine ilk icabet edenlerden biriydi.
Ümeyye b. Halef, kölesi Bilâl'in müslüman olduğunu anladıktan sonra, onu İslâm'dan çevirmek için yapmadığı eziyet ve işkence kalmamıştı. Ümeyye, öğlen vakti güneşinin bir yanardağ kesildiği anda, Bilâl'i alır, kızgın kumların üzerine yatırır, sırtına kocaman bir taş koyar ve şöyle derdi: "Muhammed'e küfret; Lat ve Uzza'ya iman et. Yoksa onlara iman edinceye kadar böylece kalacaksın."
Bilâl'in kızgın kumlar üzerinde sırtı yanar, göğsü yanar, nefesi tıkanır, bu müthiş işkence altında saatlerce kıvranırdı. Fakat dudaklarında daima şu sözler dökülürdü: "Allahu Ahad, Allahu Ahad", Onun bu durumu, müşrikleri bile hayrete düşürürdü.
İşkence altında kıvranan Bilâl (r.a.)'a rastgelen Varaka b. Nevfel,"Vallahi ey Bilâl, Allah birdir, Allah birdir. " der, sonra da müşriklere dönerek: "Siz onu bu yüzden öldürürseniz, biz onu, kendimize örnek alırız." derdi
Bilâl'in efendileri olan Mekkeli müşrikler onu, çoluk çocuğun oyuncağı yapmışlardı, ona işkence edenlerden biri de Ebu Cehil'di. Ama Bilâl'e yapılan işkenceler sırasında gösterdiği sabır ve tahammül hepsini şaşkına çevirirdi. Nasıl oluyor da bu derece ağır işkencelere katlanabiliyordu.
Ümeyye b. Halef'in Bilâl'e yaptığı işkencelere çok üzülen Hz. Ebû Bekir (r.a.) ona bu işkenceden vazgeçmesini söylemiş o da; "Onun ahlâkını bozan sensin, onu bizden uzaklaştıran senden başkası değildir" demişti. Bunun üzerine Ebû Bekir es-Sıddık (r.a.) ona şu cevabı vermişti: "Benim yanımda senin şu kölenden daha güçlü ve kuvvetlisi var. Hem de senin dinindendir. İstersen onu al ve bunu bana ver." Ümeyye bu teklifi kabul edip öteki köleyi aldı ve Hz. Bilâl'i Hz. Ebû Bekir'e verdi. Başka bir rivayette Hz. Ebu Bekr'in onu yedi ukiyeye satın alıp azat ettiği kaydedilir.
Bilâl'i Resulullah'ın yanına götürüp azat etmiş ve Bilâl işkenceden kurtulmuştu. Elbette bu Allah'ın bir takdiridir. Bilâl Hz. Ebû Bekir'e bu sebeple borçlu değildir. İki mümin de görevlerini yapmışlar. Allah da onlara ecrini vermiştir. Hz. Ömer şöyle der"Efendimiz Ebu Bekir, yine efendimiz Bilâl'i azad etti.
Bilâl daha sonra diğer ashab ile birlikte Medine'ye hicret etti.Resulullah (s.a.s.)'ın müezzini olarak tanınmaktadır. Ve sık sık ezanı Bilâl'e okuttururdu. Hatta sabah ezanındaki " " (Namaz uykudan hayırlıdır) ibaresini Bilâl ezana eklemiş Resulullah "Bilâl, bu ne güzel söz!" diye onu tasvip etmişti.
Bir defasında Efendimiz, cennete girdiğini ve önünde bir ses işittiğini anlatıyordu. Cebrail'e bu sesin ne olduğunu sorunca; 'Önünüzde Bilal yürüyor' cevabını almıştı. Efendimiz'in, cennetin kendisine müştak olduğu üç kişiden biri olarak anlattığı Bilal, aynı zamanda çok mütevazı idi. Bir kısım insanlar, gelip Bilal'in faziletlerinden bahsettiklerinde çok utanmış ve, 'Ben bir Habeşliyim. Daha dün bir köleydim.' demişti.
Efendimiz, onun izdivacıyla bizzat meşgul olmuştu. Evine ziyarete geldiği bir sırada hanımının Bilal'i bir nebze üzdüğünü hissetmiş, 'Sakın Bilal'i gücendirme!' diyerek onu ikaz etmişti. Zira onu üzenin hasenatı tehlikeye girebilir, iyilikleri kabul görmezdi.
Hz. Bilâl, Resulullah'ın bütün gazalarına katıldı. Bedir gazasında Hz. Bilâl, Mekke'de kendisine her türlü eza ve işkenceyi reva gören Ümeyye'yi görmüş ve şöyle bağırmıştı: "İşte küfrün başı!.." Bunun üzerine dikkatleri ona çevrilmiş ve müslümanlar derhal onun ve oğlunun etrafını sararak ikisini de öldürmüşlerdi. Resul-u Ekrem Mekke'nin fethi ardından Kâbe'ye girerken has müezzini Hz. Bilâl'i yanlarında bulundurmuşlardı.
Resulullah, Kâbe'yi putlardan temizledikten sonra müezzini Bilâl, burada ezan okuyarak, ortalığı tevhîd nameleriyle coşturmuştu.
Resul-u Ekrem'in vefatı üzerine, ona karşı büyük bir sevgi duyan Hz. Bilâl, Medine'de kalmaya dayanamayacaktı. Halife Ebû Bekir'in yanına geldi ve Efendiler Efendisi'nin bir sözünü nakletti ona. Zira Efendimiz, bir gün karşısına almış ve ona: 'Yâ Bilal! Allah (c.c) yolunda cihaddan daha faziletli bir başka amel yoktur.' demişti. Ebû Bekir, anlamıştı Bilal'in maksadını. Ortalığı sessizlik bürüdü bir müddet ve arkasından endişe dolu bir sesle, 'Ne demek istiyorsun ya Bilal!' dedi. Bilal'in cevabı hazırdı: 'Ölünceye kadar kendimi Allah (c.c) için vakfetmek.' Aynı hicran, Hz. Ebu Bekir'i de yakmıyor muydu? Gözyaşlarına hâkim olamadı ve narin bir ses tonuyla Bilal'e tekrar döndü; 'Ezanımızı kim okuyacak?' dedi. Hz. Ebu Bekir, Bilâl'e yanında kalması için ısrar ettiği halde, Hz. Bilâl ona şöyle demişti: "Eğer sen beni Allah için azat ettinse bırak istediğim yere gideyim; yok kendi nefsin için azat ettinse beni yanında alıkoy!"
Ebû Bekir gibi varlığının tamamını Allah (c.c) yolunda seferber eden birisi, kendisi için bir adım atar mıydı hiç? 'Elbette Allah (c.c) için' cevabın verdi.
Hz. Ebû Bekir'in vefatından sonra, Hz. Ömer devrinde cihat devam etti. Hz. Bilâl bu cihatlara da katıldı.Hz. Ömer Filistin'e gittiği zaman, Bilâl onu karşılamıştı.Sonra beraber Kudüse girmişlerdi.Hz. Ömer, burada, Resulullah'ın vefatından beri ezan okumayan Bilâl'den ezan okumasını rica etmiş, Hz. Bilâl de halifenin ısrarına dayanamayarak ezan okumuştu. Bilâl Tevhîd'in bu üstün yanı olan ezanı okumaya başlar başlamaz, Hz. Ömer ve diğer ashab Resulullah (s.a.s.) dönemini hatırlayarak, gözlerinin önüne, geçmiş günleri getirip hüngür hüngür ağlamaya başladılar. Bilâl'in ezanını dinleyenlerin hepsi, kendilerinden geçmişlerdi.
Hz. Peygamber (s.a.s.)'in irtihâlinden sonra Suriye'ye giden Bilâl,bir gece rüyasında Hz. Peygamber (s.a.s.)'i gördü. Resulullah ona, şöyle demişti: "Beni ziyaret etmeyecek misin?" Hz. Bilâl, uyanır uyanmaz, hazırlığını tamamlayıp Medine yolunu tuttu. Medine'ye gece ulaştı. Oraya varınca Ravza-i Mutahhara'ya yüzünü sürerek, burada Resul-u Ekrem'le birlikte geçirdiği günlerin hatırasını düşünerek ağladı. Bu sırada Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin Bilâl'i görmüş, fecir vaktinde ondan ezan okumasını rica etmişlerdi. Bilâl, (r.a.) onların arzusunu yerine getirerek, Peygamber Mescid'inde ezan okumuştu. Bilâl'in sesini duyan Medineliler, İsrafil suruyla uyandırılmış gibi yerlerinden fırlamış ve ezanı dinlemeye başlamışlardı. Birinci şehadetten sonra Resulullah'ın risâletini ikrar eden şehadet tekrar okunurken, Hz. Peygamber'in kabrinden kalktığını tasavvur ederek evlerinden dışarı fırlamışlardı. Bu sabah, bütün Medine'ye, risalet devrini bütün canlılığı ile yaşatan, herkesin hislerini coşturan, bütün müslümanların Resul-u Ekrem'e karşı duydukları sevgiyi canlandıran Bilâl'in sesi idi.
Hz. Bilal altmış yaşlarında iken vefat etti.Hz. Bilâl (r.a.), vefatı yaklaşınca, ölümün ızdırabını, sevgililerine kavuşmasındaki zevk ile mezcetmiş; ömrünün son anlarında onun hastalığını gören zevcesi, teessüründen "ah ne acı" dedikçe, Bilâl: "Oh! ne tatlı!." diyor ve ekliyordu: "Yarın sevgililerle, Muhammed ve arkadaşlarıyla buluşacağım." diyordu.
Rabbim mekanını cennet etsin..

26 Ekim 2007

Hatice Teyzemi Çook Seviyorum :)

Efendim, malum şevval ayındayız. Ben de annemin eşliğinde Allah kabul ederse oruç tutmaktayım.Lakin evvelsi gün aniden çalan bir telefon herşeyi değiştirdi, samimi birbirimize nazımızın geçtiği bir aile dostumuzun kızı:"F.teyze, dün annem size gelmiş bensiz bensiz..Ben de bugün annemle geleceğim tekrar müsaitseniz, ama dün oruçmuşsunuz, bugünde oruçmusunuz?" diye sormuş. Annem de "Evet kızım orucuz ama,mutlaka beklerim"demiş.Kızın içi rahat etmemiş olacak ki:" Ya olmaz orucunuzu bozun" diye çok ısrar etmiş. Menüyü de aklından hazırlamış hanımefendi:). "Bugün (ayıptır söylemesi) kısır yapıp yiyelim" demiş. Zaten annemin kısırı da muhteşem olur :((( Neyse annem daha fazla diretemeden bozdu orucu, napsın hatuncağız..Ee, o bozunca bende arada sivrilmeyeyim diyerek "bismillah" dedim sonrada "Allahım sen çok büyüksün affet Ya Rabbim" dedim ve ben de orucumu yedim.Aslında nafile oruçta bozulabildiğini de biliyordum fakat ertesi gün bir arkadaşım "Nee, orucumu yedin, altmışbir tutman lazım.."diye ısrar edince de şüpheye düştüm, hatta bir ara sebep olanlara da çook kızdım . Sonra aklıma Hatice teyzem geldi.Önceki bir postumda muhteşem yemeklerinden de bahsetmiştim. İslami konularda da çok bilgilidir Hatice teyze. Anneme hemen "Hatice teyzeyi arayıp soralım" dedim.Canım Hatice teyzem ya..Beni altmışbir günden kurtardı, hatta üstüne karlı bile çıkdım, misafir için nafile orucu bozmak sevapmış:) Zaten çok severdim seni Hatice teyzecim, şimdi daha çok seviyorum. Eğer mübarek eşiniz M. amca izin verseydi telefonda sizden özel bir dua isteyecektim ama M.amcam kameti getirmeye başlamış bile..:)
(lafı da nasıl uzatmışım.Yazarken çabucak bitmişti halbuki.neyse kusura bakmayın artık:))

22 Ekim 2007

Dua Vakti


Şehitlerimiz, mehmetçiğimiz, kaçırılan askerlerimiz,memleketimiz için dua vakti..Rabbim bizi feraha kavuştursun.Hep beraber ellerimizi açıp Allah'a yalvaralım...

21 Ekim 2007

Ey nefsim! Mâdem öyledir, sen dahi kalbim gibi ağla ve bağır ve

de ki:



"Fânîyim, fânî olanı istemem; âcizim, âciz olanı istemem. Rûhumu Rahmân’a teslim eyledim, gayr istemem. İsterim, fakat bir yâr-ı bâkî isterim. Zerreyim, fakat bir Şems-i Sermed isterim. Hiç ender hiçim, fakat bu mevcudâtı birden isterim."

19 Ekim 2007

Dünyanın En Güzel Örtüsü Nasıl Yapılıyor?

Kabe Örtüsü Hazırlanışı saf ipek kullanılarak dokunan altın işlemeli örtü, Kabe-i Şerif Örtü Fabrikası'nda 3 aylık bir çalışma sonucu dokunuyor.Mekke'de bulunan Kabe-i Şerif Örtü Fabrikası, yılın sadece 3 ayında çalışıyor ve sadece Kabe'nin örtüsünü dokuyor. Toplam alanı 658 metrekare olan örtü 14 metre uzunluğunda, 101 santimetre genişliğinde ve 47 parçadan oluşuyor. Her yıl yenisi ile değiştirilen örtü daha sonra müzede ziyarete açılıyor.Altın ve gümüş ipliklerle işlenen, siyaha boyanmış saf ipekten, 16 parçadan oluşan ve yaklaşık 17 milyon Suudi Arabistan Riyali'ne malolan örtünün üzerinde jakard üslubu ile işlenmiş ‘‘La ilahe illallah Muhammedin Resulullah. Allah Celle Celalühü. Sübhanallahi vebihamdihi subhanallahi el Azim. Ya hannan, ya mannan’’ ibareleri bulunuyor.Birisi Kabe kapısının örtüsü olmak üzere beş parçadan oluşan örtü için, 450 kilo ipek iplikten 658 metre kumaş dokundu. Boyama, dokuma, basma, işleme ve toplama döneminden geçen Kabe'nin örtüsü için, 47 top kumaş kullanıldığı öğrenildi.Örtü, Kabe'nin dört duvarından sırayla değiştiriliyor. Asansörle Kabe'nin üzerine çıkan görevliler, saldıkları iplerle Kabe’ni
n yeni örtüsünü yukarıya çekip, aşağıya salıyorlar. Daha sonra altta kalan eski örtüyü indiriyorlar.Kabe örtüsünün değiştirilmesi esnasında Mekke’de sadece 'yerli' halk bulunuyor. Çünkü hacıların o sırada Arafat'ta bulunmaları gerekiyor.Böylece karışıklık olmadan degiştiriliyor
***

12 Ekim 2007

11 Ekim 2007

Aşkın Gözü Kördür

Fırat'ın bir yakasında yaşayan bir delikanlı ile öbür yakasında yasayan güzel bir kadın varmış. Birbirlerine aşık olmuslar. Delikanli her gece Fırat'in sularinda yüzerek karşı yakaya geçer sevgilisine ulaşırmış. Şafak sökmesine yakın delikanlı sevgilisiyle görüşerek Fırat'ın azgın sularına girip öbür yakaya geçermiş. Bu gecelerce böyle sürüp gitmiş. Yine bir gece delikanlp Fırat' ı geçip sevgilisinin yanına gitmis. Safak sökerken delikanli veda etmek üzere kadinin yanina yaklaşmış, kadina dikkatle bakarak;

"senin bir gözün âmâ mıydı ?!" demiş. Kadın o zaman delikanlıya bakarak;

"sen, sen ol sakın ola bugün Fırat' a girme" demiş. Delikanlı kadından ayrılmış , Fırat'a girmiş ve yüzme bilmediğinden boğulup ölmüş.

Bizim delikanli gerçekte yüzme bilmiyormuş, duyduğu aşk yüzünden onun gücü sayesinde Fırat'ı geçermiş. O aşk bitincede.... :)

10 Ekim 2007

İçimden...

Ne mübarek bir aydır ramazan
İnsanı Rabbine yaklaştırıp yalvartan
Hoş geldi safa geldi sultan
Bereketiyle evlerimizi donatan
Davulcudur kalk gafletten diyen
İki lokma ekmektir beni idare eden
İftarı dört gözle bekleyen midem
Soframızın sultanıdır küncülü pidem
Teravihe gider koşarak konu komşu
Elinde seccadesi ayağında pabucu
Telaşından göremez burnunun ucunu
Söylenir:"kör olası belediyenin çukuru"
İftarın telaşı, teravihin heyecanı bitti
Tatlı bir üzüntü bıraktı yerine şimdi
Öte yandan gelen bayram sevinc
Yüreklere bir parça su serpti
Hoş geldi.....Hoş geçti...
İşte ayrılık kapıya geldi
Bütün güzeller gibi tez bitti
Her kişiye kaldı nasibi
Hüznümdür içimde hitama varan ramazan
Sahurlar,iftarlar, teravihler ardından
Ruhumdur boynu bükük ,öksüz kalan
İşte o, ramazandır giden arkasına bakmadan
Umudumdur bir dahaki teravihe durmak
Lakin; Nebi'nin arkasında saf tutarak
Korkumdur O'nunla secdeye varamadan
Belki kucağını açar kara toprak..