6 Ocak 2007

Allah kabul etsin

Hac için bütün hazırlıklarımızı yapmıştık ve yola bir korkuyla çıkmıştık. acaba bizi mekkeye geçirecekler mi yoksa çevirecekler mi? kendimize göre ufak bir hazırlıkda yapmıştık, eğer bizi çevirirlerse bir düşündüğümüz vardı. nitekimde öyle oldu. mekkeye giriş noktasındaki kontrol noktasına kilometrelerce uzaktan başlayan kuyruk saatler sonra bitmişti. sıra bizim araca geldi tam geçerken polisler durdurdular arabayı, bir polis arabanın önüne biri de arkasına var güçleriyle vuruyorlardı. polisler sinirli ve acımasızlar, zenci ve yapılı olunca da daha bir korkunç oluyorlar. bize hemen ikame sordular gösterdik ama işe yaramadı. haccamı gideceksiniz dediler hayır dedik, inanmadılar ve "la,la" dediler. zaten la dedikleri zaman olay bitmiştir. sözlerinden kimse dönderemez onları. bu arada ben sürekli okuyup üflüyordum."Allahümme ya vedud, ağzını bağla dilini tut :) " ama bizi dönüş yoluna saptırmışlardı bile. bir tantana gürültü yapıyorlar kolaysa derdini anlat o zaman.. ama allah bize yardım etti, yanımızda getirdiğimiz doktor sevkini gösterdik polislere, hastaneye gidiyormuş gibi yaptık. inanacak gibi oldular ki tekrar içlerindeki acımasız kişilik çıktı ortaya ve "la,la" dediler. bu sefer b planını uyguladık biz de. pazartesi sabahı için aldığımız uçak biletlerini gösterdik. işte o zaman inandılar çok şükür. hac yapacak insan bu kadar erken dönmez diye düşünerek bize izin verdiler sonunda. gerçi çevirdikleri bir sürü insanda arabalarını bırakıp eşyalarını yüklenip yürüyerek tekrar şehre giriyorlardı. en kötü ihtimal biz de öyle yapardık. çok şükür gerek kalmadı.
mekkeye girdikten sonra kendimizi muazzam bir kalabalığın içinde bulduk. mahşer yeri gibi her yer. mikat mahellinde ihrama girdik. türkiyeden gelen bir tanıdığımız vardı, onun grubuna katılacaktık. grupla birlikte daha kolay oluyormuş. gruba katılınca sanki türkiyeden gelmişiz gibi oldu.
mekkkede oturduğumuz için ifrad haccı yapmamız gerekiyormuş. ifrad haccına göre de arafattan önce her hangi bir şey yapmaya lüzum olmuyor. perşembe gecesi direkt arafata çıktık. yollarda otobüs seli vardı adeta.. milyonlarca hacı aynı anda arafata çıkıyor. kalabalık öyle büyük ki..otobüs hareket edince rehber eşliğinde hep bir ağızdan niyet ettik, artık hacı oluyorduk.gidene kadar rehber elinde mikrofonla bize müzdelife mina ve arafat hakkında bilgiler verdi otobüsde. her anı çok güzeldi.
arafata vardığımızda her yer çadır doluydu. gözünün alabişldiğine çadır. bizim için ayrılmış olan çadırlara yerleştirildik ve geceyi geçirmek için yerlerimizi aldık. ama gece öyle soğuk ki, ve bizde öyle hazırlıksız yakalandık ki biraz zor geçecek gibiydi. geç saatlere doğru herkes teker teker yatmaya başladı ama uyumak pek mümkün değil soğuktan. yatan geri kalktı. seccadesi olanlar şanslılardı, omuzlarına atıp biraz korunabiliyorlardı soğuktan. ben de sabaha kadar titreyerek cevşen okudum. bir yandan da dua ediyordum allahım güneş hemen doğsun diye..bir teyze gece, soğuğun acısından "bir daha sıcaktan asla şikayet etmeyeceğim "demişti. gece zor ama çok lezzetliydi. o lezzeti başka bir şeyde bulabilirmiyim bilmiyorum. eşsiz bir lezzeti vardı mübarek gecenin.. soğuğun verdiği acı içinde de olsa her saniyenin tadını çıkarmaya çalışıyordum.güneş doğunca ısındık çok şükür, güneşin sıcaklığını hisseden uykuya daldı.
öğle ezanı ile birlikte ikindi namazını da cemaatle kıldık. sıra vakfeye gelmişti. işte bunu nasıl anlatacağımı bilmiyorum. telefona kaydetmek aklıma geldi ama maneviyatı bozmak istemedim. zaten telefonla da ilgilenecek durumda değildim. milyonlarca hacı vardı ama sanki vakfe zamanında hepimiz bir ruh gibi olmuştuk. eller göğe doğru açıldı, allahın huzurunda ayağa kalktık, ellerimizi kaldırdık ve aminlerimiz karıştı meleklerin aminlerine..işte o zaman öyle bir rahmet yağarmış ki gökten üzerine rahmet değmeyen kalmazmış. merhametlilerin merhametlisine yalvardık gözyaşları içinde, sonra bir daha yalvardık, hep yalvardık. gökyüzü çok berraktı. masmavi göğün arasından süzülen güneşin nuru ve sıcağıda üzerimizdeydi.. aminlerin arasında hıçkırık sesleride yükseliyordu beli bükülmüş yaşlılardan.. allah hepinize nasip etsin inşaallah, anlatmakla anlaşılmaz..
akşam güneş battıktan sonra kafilelerle müzdelifeye inildi, bizim kafileye sıra gelene kadar boşalmış çadırları gezeyim dedim. boşalan çadırlar toplanmaya başlanmıştı bile..hüzünlendim birden. her güzellik gibi bu güzellik de bitiyordu. geri de kalmıştı herşey seneye kadar..seneye de kimlere nasip olacakdı buralara gelip dua etmek kim bilir..
müzdelifeye en geç inen heralde bizim kafileydi.gece oniki gibi inmiştik. akşam ve yatsı namazını berabar kıldık. ardından da vakfemizi tekrarladık emin olmak için. ama arafatta vakfe bambaşkaydı. sonra da yedişer tane taş topladık şeytan için ve yola çıktık yürüyerek. lebbeyklerle yürüdük melun şeytana doğru. bir an şeytanı düşündüm, bir dünya insan kin ve nefretle sabırsızlanarak ellerinde taşlarla kendine doğru yürüyor. ne fena bir durumdur onun için.
minaya giderken her kafilenin bayrağını taşıyan bir kaç kişi oluyor. kafilenin önünde, ortasında ve sonunda.. rehberimizin elinde hoparlörle sürekli bizim grubu dağıtmamaya çalışıyordu. diğer kafilelere göre çok kalabalıktık.bayanlar kaybolmasın diye eşarplarının tepesine şirket tarafından verilen renkli gülleri takmışlardı. önce gülmüştüm ama çok işe yarıyormuş. yol uzundu, yorucu oldu biraz ama yoruldukça şaytana hırslanıyorduk.hırslandıkça "tekbir! Allahu ekber" ve " lebbeyk allahümme lebbeyk...." sesleri artıyordu. bu dakikaları kaydettim sizlere göstermek için fakat şu anda yayınlayamayacağım. ileriki günlerde inşaallah yayınlarım.
şeytana yaklaşmıştık artık. gittikçe de yaklaşıyorduk. ilk gün büyük şeytanı taşlayacaktık. işte orda.. görünmüştü. önceki senelere göre izdiham olmamış sayılırdı ama yinede şeytanı taşlarken bir yığılma oluyor. taşlarınızı hazırlayın uyarısından sonra kendimizi bir anda kalabalığın içinde bulduk. öyle bir telaş var ki, herkes hırslanmış. bir adam beni hızlıca itekledi ve koşarak ilerledi. noluyor diye baktım ki, şeytanı taşlamak için kendinden geçmiş. öyle bir sinirle var gücüyle taşları attıki, hızını alamayıp terliğini çıkarıp atanlar bile vardı. atarkende maşaallah çok güzel laf sayıyorlar:) telaştan bir taşımı yere düşürdüm. napsamki diye düşünürken bismillah dedim ve eğildim. yerden başka bir taş bulup attım hemen. zaten öyle acele olmak gerekiyor ki, bunların hepsi saniyeler sürdü. hemen atıp çıkmak gerekiyor. ben çıkarkende takıldım şeytana sinirlenmiş bir kaç amcaya, uzatılan yardım ellerini zor bela tutup çıkabildim sonunda. biraz ileriden arkama dönüp bakayım dedim, gördümki gerçekten insanlar çok sinirleniyorlarmış. şaytan taşlama yerinin iki üç metrelik bir alanı bomboş duruyordu öylece. ama insanlar kendilerinden geçmiş olacaklar ki, herkes diğer tarafa yığılmış ve izdiham olmuş. fakat çok keyifli bir şey melunu taşlamak..diğer günler için vekalet vermemiz gerekmişti. ama seneye inşaallah sonuna kadar taşlarım şeytanı.
sonrasında otele gittik, ihramdan çıkmıştık artık.fakat kimse ayaklarına basamadı o gece, herkes topallıyarak yürüdü. ama o acı içinde bile büyük bir lezzet vardı.
ertesi gün tavaf ve say yapmak için kabeye doğru yola çıktık. onbeş dakikalık yolu bir buçuk saatte gittik. sonunda varmıştık kabeye ama durum burda da farklı değildi. iğne atsan yere düşmez hesabı insanlar taşıyordu heryerden. tam tavafa başlamıştım ki, kaybolduğumu anladım. telefonunda şarjının biteceği tutmuştu. o kalabalıkda kaybolduğumu düşünmek bile beni çok korkutmuştu. dualar ederek arıyordum yakınlarımı ve bir buçuk saatten sonra bulmuştum. bu bile büyük bir mucizeydi. tavafımı ve say'ımı da yaptıktan sonra sabaha karşı haccımız bitmişti çok şükür.
ertesi gece de hazırlanıp türkiyeye geldik hatıralarımızla.. Rabbim bizim ve bütün hac yapanların haclarını dualarını kabul etsin. seneye de nasip etsin inşaallah..