29 Eylül 2006

duyurulur...

yeni bir blogcu arkadaş keşfettim.. 5 dk ve 10 dk adında iki tane blogu var, gerisini gidip kendiniz görün derim...

28 Eylül 2006

Baba evi

Henüz bir insancıkken gözünü açtığın ilk yer,ilk ev...gözlerine bakan ilk gözler..ellerini tutan ilk eller,şefkate en çok ihtiyacın olduğu bu günlerde iki tane melek hep yanında,bekliyorlar..uyurken en son gördüğün tebessüm dolu gözler uyandığında ilk gördüğün gözler oluyor..öğrendiğin ilk kelimeler de bu meleklerin isimleri oluyor....anne..baba..


Biraz büyüyünce, herşeyi onlarla öğreniyorsun.henüz herşeyi ilk defa görürken onlar yine yanında.her düştüğünde uzanan eller, yine ellerini ilk tutan eller...bakışırken gözlerinden akan sevgiyi şefkati kalbinde hissetmek...her türlü sıkıntı da aslında sıkılmamak, seni bir meleğin mutlak surette kurtaracağına inanmak...hasta olunca iki melekle beraber uyumak...akşam eve gelirken kırmızı kaplı çikolata istemek...ve daha bi sürü şey...


İnsanın ömründe yaşadığı en güzel bayramlardır heralde baba evindeki bayramlar.geleni gideni bitmez..tabi her gelenin eli öpülür ve para alınır..hatta bazı dalgın misafirlerin bir kaç kez bile parası alınabilir:)


Çoluk çocuk arabaya doluşup seyahate çıkmanın tadı da başkadır bu evde.acıkınca yol üstünde kendin pişir kendin ye yapmak veya evde hazırlanan zeytinyağlı dolmalarla dere kenarında piknik yapmak da çok zevklidir.


Bir pazarı vardır babaların ama çocuklar bu konuda pek anlayışlı olamazlar, illa gezmeye gitmek isterler.anneler hep idareci durumundadırlar,iki tarafında gönlülünü etmeye çalışırken genelde üzülen de hep onlar olurlar maalesef. bazan babadır bazan da çocuklardır galib gelen..


Babaların hep kızdığı müsade etmediği bir şeyler vardır mutlaka, ama ne tatlıdır bunları babadan saklayarak gizlice yapmak, eğer kazayla yakalanırsanız yine annedir arayı yapan...


Akşam olunca melekler tuttururlar yatın diye,bahaneleri de hep aynı olur,yarın ki okul:)
Sırf uyumamak için acıkır birden karnınız, melek işte acıktım deyince dayanabilir mi?


Eğer evde ablanız falan varsa hele iki taneyse size ev işlerinde pek bir şey kalmaz..onlar temizler toplar küçük kardeşler dağıtırlar..ama bu saltanatın ömrü pek kısa olmuştur maalesef:)


Bayramıyla seyranıyla gezmesiyle tozmasıyla acısıyla tatlısıyla baba evi işte...hiç unutulurmu?

26 Eylül 2006

Allah'ın evinde iftar..


görevliler naylon sofraları açıyorlar,

önlerinde hurmalarla ezanı bekliyenler,


içeriden bir görüntü,


say yapan umreciler,karşıdaki safa tepesi,


burda her renkten insan görmek mümkün..


Dün akşam iftarımızı açmak için kabeye gitmiştik.öyle kalabalık olmuş ki sanki herkes ramazanını burada geçirmeye gelmiş.burda herşey bir başka,yediğin başka, içtiğin başka, solunan hava başka,hele ramazan bambaşka..yaşlısıyla genciyle, çoluğuyla çocuğuyla Kabe'de ramazan çok güzel.

iftar vakti yaklaştı,kalabalık sürekli artıyor,bir yandan sofralar açılıyor,görevliler hurma ve zemzem dağıtıyorlar,hanımlara özel bölmeler var.ama biraz yetersiz galiba,çünkü beyler geniş geniş otururken hanımlarda ayakda kalanlar vardı.zor bela bir yer bulup oturuverdim.etrafımda hiç türk yok,bir bayan nerden olduğumu sordu,turkey dedim.arapça birşeyler anlatmaya çalıştı,mafi arabic dedim,yani arapçam yok demeğe çalıştım ama sanki inanmak istemiyordu,buna rağmen sürekli bana laf anlatmaya çalışıyordu.arada bilmediğimi tekrarlıyordum ama nafile..arkadaşı bir kaç kez hatırlattı arapça bilmediğimi ama onu da duymuyordu,hatta bir ara anlamam için sesini yükselterek konuşmaya başlamıştı,sanki duyma problemim var:)

hava kararmaya başladı,dakikalar sonra Kabe de ezan okunacaktı ve milyonlarca, çeşit çeşit insan hepsi bir olan Yaradanlarının rızası için oruçlarını mübarek meyve hurmayla açacaklardı.kimse boş durmuyor, Kur-an okuyanlar,namaz kılanlar, ağlayarak dua edenler, tesbih çekenler ve kabeyi izleyenler...

..ve müezzin Allahu ekber dedi, bütün eller hurmalara gitti,üç hurma bana fazla bile geldi ama öyle lezzetlilerdi ki,böylesini ilk defa yedim. oruçlar açıldı ve herkes birden ayağa kalktı ve eller bu sefer dua için gökyüzüne kaldırıldı...

bir kaç dakika süren oruç açma faslından sonra miraca çıkıldı, muhteşem bir akşam namazından sonra herkes ibadetine devam etti ta ki teravihe kadar.

müezzin bu sefer yatsı namazı için çağırdı insanları ve bütün diller Allahu Ekber dedi yeniden.yatsının ardından teravih namazına başladık,ikişer rekatla kıldırdı hoca,hatimlemi kıldırıyordu anlayamadım ama iki rekatı yaklaşık on dakika sürüyordu.namazı kızımla beraber kıldık,ama onunki erken bitti,biraz da canı sıkılmış heralde keşfe çıktı,ilerde bir adam oturuşta kullanmak üzere arkasına minik bir tabure koymuştu ama benim kızım onu aldı ve açıp kapayarak oynamaya başladı:)baktım adam düşecek selam vermek zorunda kaldım,bunun gibi durumlar bir kaç kez oldu..

teravih namazının tadı çok başkaydı.aslında teravihin tadı zaten başkadır ama burda bambaşka, tarifde aciz kalıyorum, allah herkese nasip etsin inşaallah.

23 Eylül 2006

Buralardan.....

Burda yollar Mekke ve Medineye çıkıyor:) ne tatlı duruyorlar..

yolda giderken önünüze aniden keçi koyun değil develer çıkıyor...trafik işaretleri de bu yönde.dikkat deve çıkabilir!
Yollarda "leileheillallah, subhanallah, elhemdulillah..v.s."yazıyor,bu sayede bir yere giderken sürekli zikrediyorum.
Hacıların otobüslere bindirildiği çadırlar,burdan kafileler halinde Mekkeye doğru yola çıkıyorlar,gece ışıklandırmalarla çok güzel görünüyor.Buda sadece bir mobilya mağazası:)ilk gördüğümden beri çok ilgimi çekmiştir,sanki saray gibi dizayn etmişler,araplar gösterişe çook düşkünler.

Buda yukardaki sarayın biraz daha yakından bir resmi..

Bu uçak ve bisikletin bir manası yok,ciddede önemli kavşaklarda bu tarz simgeler var.amaç istenilen yeri kolay bulmak,haritada da yine aynı sistem..


Gelelim burdaki harabeye:)arapların heralde gösterişte ihmal ettikleri tek yer benzin istasyonlarıdır,hepsi böyle,ben daha bakımlısını henüz görmedim,sadece bir tane gördüm o da inşaat halinde,benzin ucuz olduğundan olsa gerek,burda bir depoyu ortalama 25 riyale yani 10 milyona doldurabilirsiniz,bana ilk günler çok komik gelmişti.velhasılı kelam istasyonlarıda işte böyle,yani Türkiyedeki gibi reklam yapmıyorlar..



Cidde de onlarca koca koca mağazalar var,ve hepsi de sürekli dolu..gece 12 den sonra kapanıyor,ramazan münasebetiyle sahura kadar her yer açık,tabi gündüz de kapalı oluyor.her taraf ışıl ışıl,hayat dolu..insanlar sürekli geziyorlar,bu da sadece bir tanesi..kum tepeleri, çölde başka ne olabilir ki zaten:)
kendisi için özel yapılmış çadırın altında görev yapan bir şorta:)yani polis. hava çok sıcak olunca böyle bir çözüm bulmuşlar..gerçi hiçbirşey bu sıcağa çözüm olamaz..ilk geldiğimde derece 50nin üstünü gösteremeyince patlamıştı.
işte arabic mc donalds..................

21 Eylül 2006

Hoşgeldin Ramazan

Onbir ayın sultanı, sofralarımızın bereketi, yoksulların umudu ramazan geldi çattı yine...tuhaf bir heyecan ve mutluluk sardı kalblerimizi, davul sesleri eşliğinde sahurlar, kalabalık iftar sofraları, ardından bir telaş sarar sokakları, teravih için dolar camiler...ne güzeldir ramazan.

Lakin insan sadece boğazına oruç tutturmamalı,harama nazar etmeyerek gözüne, harama kulak asmayarak kulağına, kötü düşünmeyerek kalbine ve kötü konuşmayarak diline de oruç tutturmalı bu mübarek ayda.
Birde yoksullar var elbette ve umutları, bu ayda biraz daha umut dolarlar karnımız doyar belki diye, belki bir hayırsever bizide mutlu eder diye...bu mübarek ayda daha bir itinayla hayır sever olalım inşaallah.

Hepinizin ramazanı mübarek ola..Rabbim sofralarımıza bereket versin, birde oruca dayanabilmek için güç kuvvet versin, amin..dualarda buluşalım..

Hadîsin rivayetlerinde vardır ki: Cenab-ı Hak nefse demiş ki: "Ben neyim, sen nesin?" Nefis demiş: "Ben benim, sen sensin!" Azab vermiş, Cehennem'e atmış, yine sormuş. Yine demiş: "Ene ene, ente ente." Hangi nevi azabı vermiş, enaniyetten vazgeçmemiş. Sonra açlık ile azab vermiş, yani aç bırakmış. Yine sormuş: "Men ene vema ente?" Nefis demiş: "Sen benim Rabbimsin Rabb-i Rahîmimsin, ben senin âciz bir abdinim."



19 Eylül 2006

BİR KAÇ HADİS



Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellemin koruması altında bir çocuktum. Elim yemek kabının her tarafında dolaşır dururdu. Bunun üzerine:
"Evladım! Besmele çek, sağ elinle ye ve sana yakın olan taraftan ye!" buyurdu.
İbn Ebû Seleme radıyallahu anh. Buhârî.

Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Kim, bir tabakta yemek yeyip de, sonra o tabağı sıyırırsa, o tabak onun için Allahtan af diler."
Nubeyşe radıyallahu anh. Tirmizî.

Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"insan, karnından daha kötü bir kabı doldurmamıştır. Belini doğrultacak birkaç lokma yeterlidir, mutlaka bundan fazla yemesi gerekirse, midesini üçe bölsün: Üçte birini yemek, üçte birini su, üçte birini de nefesi için."

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yemeğe kusur bulmazdı, canı çekerse yerdi, çekmezse bırakırdı.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buhârî.

Mikdam radıyallahu anh. Tirmizî.Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Sofra kurulduğu zaman, kaldırılıncaya kadar kimse kalkmasın. Kişi doysa bile, elini, herkes bitirinceye kadar sofradan çekmesin. Çünkü, aralarında utanan kimse bulunur da, doymadankalkar."


İbn Ömer radıyallahu anh. İbn Mâce.Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, ayakta yemek yemeyi ve su içmeyi yasakladı.

Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Deve içişi gibi tek bir içişle su içmeyin, ikişer üçer için. içmeye bismillah diyerek başlayın, bitirince elhamdülillah deyin."

Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Biriniz su içtiği zaman bardağın içinde nefes almasın."

Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem, şarapla ilgili on kişiye lânet etti: Üzümünü sıkana, sıktırana, içene, içirene, taşıyana, taşıttırana, satana, satın alana, bağışlayana ve parasını yiyene.
Enes radıyallahu anh. Tirmizî.

Ebû Katâde radıyallahu anh. Buhârî.

İbn Abbas radıyallahu anh. Tirmizî.

Enes radıyallahu anh. Bezzâr.

17 Eylül 2006

Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır mı?

10 Eylül 2006

Sevgilinin Diyarından Selamlar

Vuslat Anım....


Artık Mekke'deydim.. Kabe'nin kapısındayım, kalabalık. Gözlerim sadece Kabe'yi arıyor, içeriye doğru ilerlemeye çalışıyorum, öyle heyecanlıyım ki, dizlerim titriyor, saniyeler sonra Kabe'yi görecektim, rüya gibi. Ama saniyeler çok uzamıştı...bir türlü göremedim derken başımı bir çevirdim ki................... Bütün asaletiyle ve azametiyle KABE! Sanki zaman durdu, gözüm görmez, kulağım duymaz oldu, sadece Kabe'yi görüyordum, ben ona bakıyorum, o da bana bakıyor..ve sanki bana "Hadi gel, koş" diyordu. Ben de koşmaya başladım ama önümü görmeden, herkese çarpıyordum. Bu arada dua etmek istedim ama ne mümkün, dilim de tutulmuştu, inanamıyordum burda olduğuma, sadece salavat getirebildim.. Mesafe bir türlü bitmedi, koştum,koştum...ve işte tam karşısındayım. Öyle muhteşem ki, anlatılması mümkün değil, Allah her isteyene nasip etsin. İnsanlar tavaf ediyorlardı, hava çok sıcak ama kimin umurunda.. herkes tek vücud olmuş, yediden yetmişe, her renkten, her ırktan müslüman.. hepsi burda buluşmuş, Husumet buraya hiç uğramamış, insanlar kardeş gibi. Meğer hayat burdaymış, sanki önceden boşuna yaşamışım gibi geliyor.

Artık dua edebiliyordum,Allah'ıma her zamankinden daha yakındım, beni bu sefer daha yakından duyacaktı, aklıma gelen herkese ismen dua ettim, umreye niyet etmiştim, tavafa başladım, tavaf yedi kez oluyor ama sanki bir kez bile dönmemişim gibi geldi bana, hemen bitti, Kabe'ye yaklaşmak biraz zor, ama ben kendimi insanların içine bırakıverdim, başımı kaldırdığımda Kabe'nin dibindeydim. Muhteşem ve benzersiz bir koku, her yerine Allah lafzı işlenmiş, öptüm, dua ettim. İbrahim (a.s.) ın makamına yakın bir yerde iki rekat namaz kılıp dua ettim, ardından sa'y yaptım ve umrem bitti..Allah kabul etsin. Ama Hacer-ül Esved'i göremedim, çok kalabalıktı, fakat Cenab-ı Hakk o gece rüyamda gösterdi bana, üstelik tektim, koca Kabe'de sadece ben vardım, kapısına çıktım, Hacer-ül Esved'i öptüm, dua ettim, rahat rahat dolanıyordum...

Bir adam vardı kucağında bebekle ,ama bebek öyle küçük ki, henüz başını tutamıyordu ve babasıyla tavaf ediyordu, burda çocuk çok. Küçücük ihramlı, fistanlı ve çarşaflı çocuklar..


Ayrılık vakti gelmişti, ama ayrılmak zor oldu tabi.. Sanki giden ben, ben değildim.


................................................

Bir hafta sonra da Medine-i Münevvere'deydim, Sevgilinin Diyarı...

Medine çok mütevazi bir şehir, Mekke'ye nisbeten sükunet hakim, insanlar kendi hallerinde, hiç gürültü yok,sanki herkes sözleşmiş Peygamberi rahatsız etmemek için..


Kabr-i Şerif'i ziyaret edecektim, Cuma namazlarından sonra mescidi hanımların ziyaretine açıyorlar, beyler yine çok şanslılar.


Öyle kalabalık ki, ümmet-i Muhammed buraya gelmiş. Hanımlar kapının önünde açılmasını bekliyor.. ve kapı açılınca bir insan seli akmaya başladı, epeyce aktık, nihayetinde koşanlar Peygamberimize daha yakın oldular, diğerleri ve ben uzaktan selam verdik, selam verdikten sonra da selam gönderenlerin selamlarını ilettim, dua ettim, şefaati için yalvardım..


Kalabalık muazzam, bu kalabalık içinde namaz kılanlar da var, bir kadın secde edecek yer bulamayınca safiyane önünden geçen ayaklara vurmaya başladı.


Ben fazla duramadım, kucağımda kızım vardı, erken çıktım.


Mescid-i Nebevi'den sonra Uhud savaşının yapıldığı meydana gittik. Okçular tepesi, Uhud dağı, şehitlik ve Hz.Hamza'nın kabri, hepsi burada.


Bir rehber Uhud hakkında bir hadis söyledi, Peygamberimiz buyurmuş:


"Uhud dağı göze nur verir, Uhud bir cennet dağıdır, Uhud bizi sever, biz de Uhudu.."


Vel hasıl-ı kelam buralar çok güzel..