29 Ekim 2007

BİLAL-İ HABEŞİ

Bilal-i Habeşi'nin hayatını hep çok merak etmişimdir.Kısa bir araştırmadan sonra sizler için de biraz derleme yaptım. Kısaltmaya çalıştım ama daha fazla kısaltamadım.Uzun görüp de okumadan gitmeyin. Çok akıcı bir yazı. Mutlaka okuyun. Kolay gelsin..
Hz. Peygamber'e ilk iman edenlerden biri ve sonradan ona müezzin olan sahabî. Bilal-i Habeşî, insanların boyunlarına tasmalar takılıp çarşı-pazarda köle niyetine satıldığı bir dönemde Mekke'de dünyaya gelmişti.İslâm tarihinde unutulmaz yeri olan Bilâl-î Habeşî, aslen Habeşlidir.Hz. Bilâl, uzun boylu, zayıf, ince ve koyu esmerdi. Anası Hamâme ve babası Rebah da köle idi.
Bilâl, İslâm'ın ilk tebliğ yıllarında Ümeyye b. Halef'in kölesiydi.İslâm'ın ortaya çıktığı yıllarda bir çok kimse,İslâm'a cephe almış ve sapıklıkta kalmışlardı.İşte Bilâl b. Rebah (r.a.) İslâm davetine ilk icabet edenlerden biriydi.
Ümeyye b. Halef, kölesi Bilâl'in müslüman olduğunu anladıktan sonra, onu İslâm'dan çevirmek için yapmadığı eziyet ve işkence kalmamıştı. Ümeyye, öğlen vakti güneşinin bir yanardağ kesildiği anda, Bilâl'i alır, kızgın kumların üzerine yatırır, sırtına kocaman bir taş koyar ve şöyle derdi: "Muhammed'e küfret; Lat ve Uzza'ya iman et. Yoksa onlara iman edinceye kadar böylece kalacaksın."
Bilâl'in kızgın kumlar üzerinde sırtı yanar, göğsü yanar, nefesi tıkanır, bu müthiş işkence altında saatlerce kıvranırdı. Fakat dudaklarında daima şu sözler dökülürdü: "Allahu Ahad, Allahu Ahad", Onun bu durumu, müşrikleri bile hayrete düşürürdü.
İşkence altında kıvranan Bilâl (r.a.)'a rastgelen Varaka b. Nevfel,"Vallahi ey Bilâl, Allah birdir, Allah birdir. " der, sonra da müşriklere dönerek: "Siz onu bu yüzden öldürürseniz, biz onu, kendimize örnek alırız." derdi
Bilâl'in efendileri olan Mekkeli müşrikler onu, çoluk çocuğun oyuncağı yapmışlardı, ona işkence edenlerden biri de Ebu Cehil'di. Ama Bilâl'e yapılan işkenceler sırasında gösterdiği sabır ve tahammül hepsini şaşkına çevirirdi. Nasıl oluyor da bu derece ağır işkencelere katlanabiliyordu.
Ümeyye b. Halef'in Bilâl'e yaptığı işkencelere çok üzülen Hz. Ebû Bekir (r.a.) ona bu işkenceden vazgeçmesini söylemiş o da; "Onun ahlâkını bozan sensin, onu bizden uzaklaştıran senden başkası değildir" demişti. Bunun üzerine Ebû Bekir es-Sıddık (r.a.) ona şu cevabı vermişti: "Benim yanımda senin şu kölenden daha güçlü ve kuvvetlisi var. Hem de senin dinindendir. İstersen onu al ve bunu bana ver." Ümeyye bu teklifi kabul edip öteki köleyi aldı ve Hz. Bilâl'i Hz. Ebû Bekir'e verdi. Başka bir rivayette Hz. Ebu Bekr'in onu yedi ukiyeye satın alıp azat ettiği kaydedilir.
Bilâl'i Resulullah'ın yanına götürüp azat etmiş ve Bilâl işkenceden kurtulmuştu. Elbette bu Allah'ın bir takdiridir. Bilâl Hz. Ebû Bekir'e bu sebeple borçlu değildir. İki mümin de görevlerini yapmışlar. Allah da onlara ecrini vermiştir. Hz. Ömer şöyle der"Efendimiz Ebu Bekir, yine efendimiz Bilâl'i azad etti.
Bilâl daha sonra diğer ashab ile birlikte Medine'ye hicret etti.Resulullah (s.a.s.)'ın müezzini olarak tanınmaktadır. Ve sık sık ezanı Bilâl'e okuttururdu. Hatta sabah ezanındaki " " (Namaz uykudan hayırlıdır) ibaresini Bilâl ezana eklemiş Resulullah "Bilâl, bu ne güzel söz!" diye onu tasvip etmişti.
Bir defasında Efendimiz, cennete girdiğini ve önünde bir ses işittiğini anlatıyordu. Cebrail'e bu sesin ne olduğunu sorunca; 'Önünüzde Bilal yürüyor' cevabını almıştı. Efendimiz'in, cennetin kendisine müştak olduğu üç kişiden biri olarak anlattığı Bilal, aynı zamanda çok mütevazı idi. Bir kısım insanlar, gelip Bilal'in faziletlerinden bahsettiklerinde çok utanmış ve, 'Ben bir Habeşliyim. Daha dün bir köleydim.' demişti.
Efendimiz, onun izdivacıyla bizzat meşgul olmuştu. Evine ziyarete geldiği bir sırada hanımının Bilal'i bir nebze üzdüğünü hissetmiş, 'Sakın Bilal'i gücendirme!' diyerek onu ikaz etmişti. Zira onu üzenin hasenatı tehlikeye girebilir, iyilikleri kabul görmezdi.
Hz. Bilâl, Resulullah'ın bütün gazalarına katıldı. Bedir gazasında Hz. Bilâl, Mekke'de kendisine her türlü eza ve işkenceyi reva gören Ümeyye'yi görmüş ve şöyle bağırmıştı: "İşte küfrün başı!.." Bunun üzerine dikkatleri ona çevrilmiş ve müslümanlar derhal onun ve oğlunun etrafını sararak ikisini de öldürmüşlerdi. Resul-u Ekrem Mekke'nin fethi ardından Kâbe'ye girerken has müezzini Hz. Bilâl'i yanlarında bulundurmuşlardı.
Resulullah, Kâbe'yi putlardan temizledikten sonra müezzini Bilâl, burada ezan okuyarak, ortalığı tevhîd nameleriyle coşturmuştu.
Resul-u Ekrem'in vefatı üzerine, ona karşı büyük bir sevgi duyan Hz. Bilâl, Medine'de kalmaya dayanamayacaktı. Halife Ebû Bekir'in yanına geldi ve Efendiler Efendisi'nin bir sözünü nakletti ona. Zira Efendimiz, bir gün karşısına almış ve ona: 'Yâ Bilal! Allah (c.c) yolunda cihaddan daha faziletli bir başka amel yoktur.' demişti. Ebû Bekir, anlamıştı Bilal'in maksadını. Ortalığı sessizlik bürüdü bir müddet ve arkasından endişe dolu bir sesle, 'Ne demek istiyorsun ya Bilal!' dedi. Bilal'in cevabı hazırdı: 'Ölünceye kadar kendimi Allah (c.c) için vakfetmek.' Aynı hicran, Hz. Ebu Bekir'i de yakmıyor muydu? Gözyaşlarına hâkim olamadı ve narin bir ses tonuyla Bilal'e tekrar döndü; 'Ezanımızı kim okuyacak?' dedi. Hz. Ebu Bekir, Bilâl'e yanında kalması için ısrar ettiği halde, Hz. Bilâl ona şöyle demişti: "Eğer sen beni Allah için azat ettinse bırak istediğim yere gideyim; yok kendi nefsin için azat ettinse beni yanında alıkoy!"
Ebû Bekir gibi varlığının tamamını Allah (c.c) yolunda seferber eden birisi, kendisi için bir adım atar mıydı hiç? 'Elbette Allah (c.c) için' cevabın verdi.
Hz. Ebû Bekir'in vefatından sonra, Hz. Ömer devrinde cihat devam etti. Hz. Bilâl bu cihatlara da katıldı.Hz. Ömer Filistin'e gittiği zaman, Bilâl onu karşılamıştı.Sonra beraber Kudüse girmişlerdi.Hz. Ömer, burada, Resulullah'ın vefatından beri ezan okumayan Bilâl'den ezan okumasını rica etmiş, Hz. Bilâl de halifenin ısrarına dayanamayarak ezan okumuştu. Bilâl Tevhîd'in bu üstün yanı olan ezanı okumaya başlar başlamaz, Hz. Ömer ve diğer ashab Resulullah (s.a.s.) dönemini hatırlayarak, gözlerinin önüne, geçmiş günleri getirip hüngür hüngür ağlamaya başladılar. Bilâl'in ezanını dinleyenlerin hepsi, kendilerinden geçmişlerdi.
Hz. Peygamber (s.a.s.)'in irtihâlinden sonra Suriye'ye giden Bilâl,bir gece rüyasında Hz. Peygamber (s.a.s.)'i gördü. Resulullah ona, şöyle demişti: "Beni ziyaret etmeyecek misin?" Hz. Bilâl, uyanır uyanmaz, hazırlığını tamamlayıp Medine yolunu tuttu. Medine'ye gece ulaştı. Oraya varınca Ravza-i Mutahhara'ya yüzünü sürerek, burada Resul-u Ekrem'le birlikte geçirdiği günlerin hatırasını düşünerek ağladı. Bu sırada Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin Bilâl'i görmüş, fecir vaktinde ondan ezan okumasını rica etmişlerdi. Bilâl, (r.a.) onların arzusunu yerine getirerek, Peygamber Mescid'inde ezan okumuştu. Bilâl'in sesini duyan Medineliler, İsrafil suruyla uyandırılmış gibi yerlerinden fırlamış ve ezanı dinlemeye başlamışlardı. Birinci şehadetten sonra Resulullah'ın risâletini ikrar eden şehadet tekrar okunurken, Hz. Peygamber'in kabrinden kalktığını tasavvur ederek evlerinden dışarı fırlamışlardı. Bu sabah, bütün Medine'ye, risalet devrini bütün canlılığı ile yaşatan, herkesin hislerini coşturan, bütün müslümanların Resul-u Ekrem'e karşı duydukları sevgiyi canlandıran Bilâl'in sesi idi.
Hz. Bilal altmış yaşlarında iken vefat etti.Hz. Bilâl (r.a.), vefatı yaklaşınca, ölümün ızdırabını, sevgililerine kavuşmasındaki zevk ile mezcetmiş; ömrünün son anlarında onun hastalığını gören zevcesi, teessüründen "ah ne acı" dedikçe, Bilâl: "Oh! ne tatlı!." diyor ve ekliyordu: "Yarın sevgililerle, Muhammed ve arkadaşlarıyla buluşacağım." diyordu.
Rabbim mekanını cennet etsin..

26 Ekim 2007

Hatice Teyzemi Çook Seviyorum :)

Efendim, malum şevval ayındayız. Ben de annemin eşliğinde Allah kabul ederse oruç tutmaktayım.Lakin evvelsi gün aniden çalan bir telefon herşeyi değiştirdi, samimi birbirimize nazımızın geçtiği bir aile dostumuzun kızı:"F.teyze, dün annem size gelmiş bensiz bensiz..Ben de bugün annemle geleceğim tekrar müsaitseniz, ama dün oruçmuşsunuz, bugünde oruçmusunuz?" diye sormuş. Annem de "Evet kızım orucuz ama,mutlaka beklerim"demiş.Kızın içi rahat etmemiş olacak ki:" Ya olmaz orucunuzu bozun" diye çok ısrar etmiş. Menüyü de aklından hazırlamış hanımefendi:). "Bugün (ayıptır söylemesi) kısır yapıp yiyelim" demiş. Zaten annemin kısırı da muhteşem olur :((( Neyse annem daha fazla diretemeden bozdu orucu, napsın hatuncağız..Ee, o bozunca bende arada sivrilmeyeyim diyerek "bismillah" dedim sonrada "Allahım sen çok büyüksün affet Ya Rabbim" dedim ve ben de orucumu yedim.Aslında nafile oruçta bozulabildiğini de biliyordum fakat ertesi gün bir arkadaşım "Nee, orucumu yedin, altmışbir tutman lazım.."diye ısrar edince de şüpheye düştüm, hatta bir ara sebep olanlara da çook kızdım . Sonra aklıma Hatice teyzem geldi.Önceki bir postumda muhteşem yemeklerinden de bahsetmiştim. İslami konularda da çok bilgilidir Hatice teyze. Anneme hemen "Hatice teyzeyi arayıp soralım" dedim.Canım Hatice teyzem ya..Beni altmışbir günden kurtardı, hatta üstüne karlı bile çıkdım, misafir için nafile orucu bozmak sevapmış:) Zaten çok severdim seni Hatice teyzecim, şimdi daha çok seviyorum. Eğer mübarek eşiniz M. amca izin verseydi telefonda sizden özel bir dua isteyecektim ama M.amcam kameti getirmeye başlamış bile..:)
(lafı da nasıl uzatmışım.Yazarken çabucak bitmişti halbuki.neyse kusura bakmayın artık:))

22 Ekim 2007

Dua Vakti


Şehitlerimiz, mehmetçiğimiz, kaçırılan askerlerimiz,memleketimiz için dua vakti..Rabbim bizi feraha kavuştursun.Hep beraber ellerimizi açıp Allah'a yalvaralım...

21 Ekim 2007

Ey nefsim! Mâdem öyledir, sen dahi kalbim gibi ağla ve bağır ve

de ki:



"Fânîyim, fânî olanı istemem; âcizim, âciz olanı istemem. Rûhumu Rahmân’a teslim eyledim, gayr istemem. İsterim, fakat bir yâr-ı bâkî isterim. Zerreyim, fakat bir Şems-i Sermed isterim. Hiç ender hiçim, fakat bu mevcudâtı birden isterim."

19 Ekim 2007

Dünyanın En Güzel Örtüsü Nasıl Yapılıyor?

Kabe Örtüsü Hazırlanışı saf ipek kullanılarak dokunan altın işlemeli örtü, Kabe-i Şerif Örtü Fabrikası'nda 3 aylık bir çalışma sonucu dokunuyor.Mekke'de bulunan Kabe-i Şerif Örtü Fabrikası, yılın sadece 3 ayında çalışıyor ve sadece Kabe'nin örtüsünü dokuyor. Toplam alanı 658 metrekare olan örtü 14 metre uzunluğunda, 101 santimetre genişliğinde ve 47 parçadan oluşuyor. Her yıl yenisi ile değiştirilen örtü daha sonra müzede ziyarete açılıyor.Altın ve gümüş ipliklerle işlenen, siyaha boyanmış saf ipekten, 16 parçadan oluşan ve yaklaşık 17 milyon Suudi Arabistan Riyali'ne malolan örtünün üzerinde jakard üslubu ile işlenmiş ‘‘La ilahe illallah Muhammedin Resulullah. Allah Celle Celalühü. Sübhanallahi vebihamdihi subhanallahi el Azim. Ya hannan, ya mannan’’ ibareleri bulunuyor.Birisi Kabe kapısının örtüsü olmak üzere beş parçadan oluşan örtü için, 450 kilo ipek iplikten 658 metre kumaş dokundu. Boyama, dokuma, basma, işleme ve toplama döneminden geçen Kabe'nin örtüsü için, 47 top kumaş kullanıldığı öğrenildi.Örtü, Kabe'nin dört duvarından sırayla değiştiriliyor. Asansörle Kabe'nin üzerine çıkan görevliler, saldıkları iplerle Kabe’ni
n yeni örtüsünü yukarıya çekip, aşağıya salıyorlar. Daha sonra altta kalan eski örtüyü indiriyorlar.Kabe örtüsünün değiştirilmesi esnasında Mekke’de sadece 'yerli' halk bulunuyor. Çünkü hacıların o sırada Arafat'ta bulunmaları gerekiyor.Böylece karışıklık olmadan degiştiriliyor
***

12 Ekim 2007

11 Ekim 2007

Aşkın Gözü Kördür

Fırat'ın bir yakasında yaşayan bir delikanlı ile öbür yakasında yasayan güzel bir kadın varmış. Birbirlerine aşık olmuslar. Delikanli her gece Fırat'in sularinda yüzerek karşı yakaya geçer sevgilisine ulaşırmış. Şafak sökmesine yakın delikanlı sevgilisiyle görüşerek Fırat'ın azgın sularına girip öbür yakaya geçermiş. Bu gecelerce böyle sürüp gitmiş. Yine bir gece delikanlp Fırat' ı geçip sevgilisinin yanına gitmis. Safak sökerken delikanli veda etmek üzere kadinin yanina yaklaşmış, kadina dikkatle bakarak;

"senin bir gözün âmâ mıydı ?!" demiş. Kadın o zaman delikanlıya bakarak;

"sen, sen ol sakın ola bugün Fırat' a girme" demiş. Delikanlı kadından ayrılmış , Fırat'a girmiş ve yüzme bilmediğinden boğulup ölmüş.

Bizim delikanli gerçekte yüzme bilmiyormuş, duyduğu aşk yüzünden onun gücü sayesinde Fırat'ı geçermiş. O aşk bitincede.... :)

10 Ekim 2007

İçimden...

Ne mübarek bir aydır ramazan
İnsanı Rabbine yaklaştırıp yalvartan
Hoş geldi safa geldi sultan
Bereketiyle evlerimizi donatan
Davulcudur kalk gafletten diyen
İki lokma ekmektir beni idare eden
İftarı dört gözle bekleyen midem
Soframızın sultanıdır küncülü pidem
Teravihe gider koşarak konu komşu
Elinde seccadesi ayağında pabucu
Telaşından göremez burnunun ucunu
Söylenir:"kör olası belediyenin çukuru"
İftarın telaşı, teravihin heyecanı bitti
Tatlı bir üzüntü bıraktı yerine şimdi
Öte yandan gelen bayram sevinc
Yüreklere bir parça su serpti
Hoş geldi.....Hoş geçti...
İşte ayrılık kapıya geldi
Bütün güzeller gibi tez bitti
Her kişiye kaldı nasibi
Hüznümdür içimde hitama varan ramazan
Sahurlar,iftarlar, teravihler ardından
Ruhumdur boynu bükük ,öksüz kalan
İşte o, ramazandır giden arkasına bakmadan
Umudumdur bir dahaki teravihe durmak
Lakin; Nebi'nin arkasında saf tutarak
Korkumdur O'nunla secdeye varamadan
Belki kucağını açar kara toprak..

8 Ekim 2007

Kahraman Şehitlerimizin Ruhlarına El Fatiha

mübarek ramazan ayında hususan bu mübarek
kadir gecesinde dualarımızda aziz şehitlerimizi de
unutmayalım...


Cenab-ı Hakk ailelerine sabır versin..





Ruhları şad, mekanları cennet olsun...






7 Ekim 2007

Kadir Gecesi




Sual: Kadir gecesinin önemi nedir?

CEVAP:Ramazan-ı şerif ayı içinde bulunan en kıymetli gecedir. Bazı âlimlere göre Mevlid gecesinden sonra en kıymetli gecedir. Kadir Gecesi, Muhammed aleyhisselamın ümmetine mahsus bir gecedir. Başka Peygamberlere böyle bir gece verilmemiştir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Allahü teâlâ, Kadir gecesini ümmetime hediye etti, ondan önce kimseye vermedi.) [Deylemi]

(Kadir gecesi üç defa “La ilahe illallah” söyleyen müslümanın, birincisinde bütün günahları bağışlanır. İkincisinde Cehennemden kurtulur, üçüncüsünde Cennete girer.) [Tefsir-i Mugni]

Kadir gecesinde, bir kere Kadir suresini okumak, başka zamanda Kur’an-ı kerimi hatim etmekten daha sevaptır. Kadir gecesinde bir tesbih (Sübhanallah), bir tahmid (Elhamdülillah), bir tehlil (Allahü ekber) söylemek yedi yüz bin tesbih, tahmid ve tehlilden kıymetlidir. Bu gece koyun sağımı müddeti kadar [az bir zaman] namaz kılmak, ibadet etmek, bir ay bütün geceleri sabaha kadar ibadetle geçirmekten daha kıymetlidir.) [Tefsir-i Mugni]

Kadir gecesini soran bir zata, Peygamber efendimiz, (Bu yıl Kadir gecesi Ramazanın ilk gecesi idi geçti. 27. geceyi ihya et! Ramazanın 27. gecesini ihya edene, vücudundaki kıllar sayısınca, hac, umre, şehid ve gazi sevabı verilir) buyurdu. Başka birisine de, (Bu yıl Kadir gecesi geçti, fakat Ramazanın 27. gecesini ihya et! Kadir gecesi sevabına kavuşursun. Şefaatten nasipsiz kalmazsın) buyurdu. Hz. Âişe validemize de, (13. gece idi geçti. Kadir gecesini kaçırdıysan, 27. geceye kavuşursun. O geceyi ihya edersen, ahiret yolculuğu için azık olarak o geceki ibadet sana yeter) buyurdu. Hz. Âişe validemiz, (Resulullah, Ramazanın son on gününde çok ibadet ederdi) buyuruyor.

Resulullah efendimiz, Kadir gecesinde, (Allahümme inneke afüvvün kerimun tühıbbül afve fa’fü anni) duasını okumayı bildirmiştir. (Ya Rabbi, sen affedicisin, kerimsin, affı seversin, beni de affeyle) demektir.Bin aydan faziletli, ne kadar kadri yüce! Sayısız günahkâr kul, affa uğrar bu gece.

Sual: Kadir gecesinin alametleri nelerdir?

Kadir gecesin alametleri Kadir gecesi, açık ve sakin olur, ne sıcak, ne de soğuk olur. Ertesi sabah güneş, kızıl olup, şuasız doğar. Kadir Gecesinde köpek sesi duyulmaz diyen âlimler de olmuştur. Ubeyd bin Ömer hazretleri anlatır: Kadir gecesi denizde idim, denizin suyunu içtim, tuzlu değildi, tatlı ve hoş idi. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: (Kadir gecesi açık ve mülayim olur. Soğuk ve sıcak değildir, sabahında da güneş zaif ve kızıl olarak doğar.) [Taberani] (Kadir gecesi açık olur, sıcak ve soğuk değildir. Bulut yoktur. Yağmur ve rüzgar yoktur. O gecenin sabahının alameti güneşin şuasız doğmasıdır.) [Taberani] (Kadir gecesi sabahı güneş şuasız olarak doğar. Yükselinceye kadar sanki büyük bir tabak gibidir.) [Müslim]

6 Ekim 2007

Kabir Azabı

Fotoĝrafta Ommanın devlet hastanesinde ölen 18 yaşlı gencin resmi. Gencin cesedi gömüldükten sonra üç saat sonra babasının talebi üzerine kabirden geri çıkarılmıştı. Hastanede vefat eden genç aynı gün hoca tarafından yıkanmış, cenaze kılınıp defnedilmişti. Görgü tanıkların, akrabaların ve doktorların ifadelerine göre genç siyah saçlı, hiç bir yerinde kırık, dövülme veya işkence yeri olmadıĝı şekilde defnedilldiĝini ifade ediyorlar. Fakat gömüldükten üç saat sonra babası doktorların oĝlunun ölüme sebep olan dianoza şüphe eder ve oĝlunun kabirden çıkartılıp otopsi yapılmasına talep etmişti.Üç saat önce defnedilen genç çıkarıldıktan sonra, onu gören aile fertleri ve tüm akrabaları şok olmuşlar. Çünkü kabire koydukları genç idi, fakat üç saat sonra önlerinde yatan saçları bem-beyaz olan, sanki çok ihtiyar bir insanın cesedi idi. Saçları beyaz, bütün bedenine inanılmaz seviyede işkence ve azab vermenin izleri bulunuyordu. Ellerin, kolların ve ayakların kemikleri kırık vaziyette. Kaburga kemikleri kırık ve bedenin içeresine inanılmaz bir şiddetle basık durumdaydılar. Bütün bedeni ve yüzü yekpare bir morluk hale gelmişti. Kurtuluşu artık ummayan ve sonsuz acıya mazhar olduĝu açık gözlerinden ve kurumuş kandan gencin inanılmaz bir işkenceye tutulduĝunu gösteriyorÖlen gencin akrabaları İslam âlimlere yöneldiler. Onlar da durumu öĝrendikten sonra, hepsi dilbirliĝi ile Kabir azabının ibretli bir örneĝin olduĝunu ifade ettiler


cesareti olanlar burdan fotoğraflara ulaşabilirler..


http://www.kadinlarkulubu.com/kabir-azabi-resimli-18-hamilelere-yasak-t21695/index.html

4 Ekim 2007

Nasipsizim..


Ramazanın beşinci günü iftara iki saat kala Ankaranın evin içini serinleten bu sıcak havasında Stv 'de Reha Yepremle iftar zamanı adlı programı izlerken misafirlerinden bir Dç.Doktorun, Efendimizden ve mübarek şehir Medine'den bahsederken gözümün önüne gelen güzel Medinemin yolları kaldırımları taşı toprağı her bir ayrıntısı içimdeki, yüreğimi kavurası hasreti bütün zerrelerimde hissettirdi bana ve kahretti...çok üzüldüm bu sene olamadım oralarda....Geçen sene bu mübarek ayda o mübarek şehirdeydim. Ademoğullarının Efendisinin yanıbaşındaydım. huzurunda duaya durup yalvarmaktaydım şefaati için..bütün peygamberlerinde altında toplanacağı Hamd sancağının altında bir köşeyede beni kabul etmesi için duadaydım.. Mübarek mescidinde sohbet etmekteydim Nebiyle...



Bu sene nasiplenemedim Medineden, bu sene oruca niyet edemedim Mescidi Nebevide, açamadım orucumu " benim soframa otur " nidaları ile uzanan ellerin verdiği bir tek hurmayla, teravihe duramadım O' nun arkasında yine. nasiplenemedim bu sene... nasipsizim..

1 Ekim 2007

merhaba arkadaşlar..
benim blogum bende mi bir tuhaf gözüküyor yoksa sizler açıncada mı öyle acaba..eğer siz de de beyaz sayfa olarak gözüküyorsa ve de çaresini biliyorsanız yazın lütfen.