26 Mayıs 2006

Pis Dünya...

Bugün korkunç bir şey oldu. Dışardaydım eve dönerken bir kalabalık gördüm , polis kamerası falan bir de cenaze arabasıyla birlikte kapağı açık bir tabut kalabalığa girdi biraz daha yaklaşınca orta yaşlarda bir adam gördüm yerde hareketsiz yatıyordu yüz üstü,üstüne örtü örtülmüş kafası görünüyordu sadece bir de kafasından akan kanlar....dehşet bir şey adamı silahla vurmuşlar ilk defa vurulmuş bir adam gördüm hemde 10 metre ilerimde..dünyam yıkıldı sanki, herşey boş geldi, bir an önce kıyamet kopsa da kurtulsak bu pis dünyadan dedim...

25 Mayıs 2006

Kıssadan Hisse....

Hz. Ömer'i mükemmel adalet anlayışıyla biliriz hepimiz. Bütün insanığa mahz-ı adalet örneğidir. Sözlerinin de insanlar üzerinde kuvvetlli bir etkisi varmış.

Halifeliği zamanında sahabelerden birisinin çocuğundan dolayı bir üzüntüsü varmış. Bir gün çocuğunu da almış ve Hz. Ömer'in yanına gelmiş:

"Ya Ömer, benim evladım ziyadesiyle hurma yiyor, kendisine de zararı dokunuyor. Evladımın hayrı için bir şey söylede yapalım. Biz de bu sıkıntıdan kurtulalım" demiş . Hz. Ömer:

"ş?imdi git, kırk gün sonra tekrar gel" demiş.

Sahabe şaşırmış fakat kemal-i teslimiyetle çocuğu alıp evine dönmüş. Aradan kırk gün geçtikten sonra tekrar Hz. Ömer'in yanına gelmiı ve halifenin ağzından çıkacak sözleri merakla beklerken Hz. Ömer çocuğa hitaben:

"Evladım hurma yeme." Demiş. Sahabe de "Bütün söyleyeceğin bu kadar mı, bunun için mi kırk gün bekledik?" demiş. Hz.Ömer:

"Evet, insan kendisinin de yaptığı bir şeyin aksini karşısında ki insana söylerse tesir etmez. Kırk gün evveline kadar ben de hurma yer idim. Kırk gündür yemiyorum ki bu çocuğa lafım tesir etsin, faydam dokunsun"

22 Mayıs 2006

Hurafeler....

Saf insanlarımızın saflığını kullanarak komik duruma düşürenler kimler?

Bugün
Diyarbakır'da ki Ş?eyh Hasan Hazret'lerinin doğum günü vesilesiyle türbesini ziyaret eden bir yığın insanı gösterdiler. Türbenin çevresi hıncahınç dolu..Çoluk cocuk kundakta bebek beli bükük ihtiyarlar.. İçlerinden birinin de kafası ayıkmıyor. Ö?–yle bir inanmışlar ki, ne olursa olsun ezilmişler mi, düşüp bayılmışlar mı, hiç mühim değil. Yeter ki kabrin örtüsüne yüz sürsünler. Yetmezmiş gibi bir de o küçücük bebekleri de izdihama sokup aynı sıkıntıyı onlara da yaşatıyorlar. Çimlere yüz sürmek...Duvara taş değirmek...Eğer taş duvara yapışırsa duanız kabul oldu demek. İyisimi oyuklara uygun büyülükte taş bulup sıkıştırmak. Bizim saf insanımız da böyle yapmış zaten.

İ
nsanoğlunun içinde ibadet etmek meyli vardır. Eğer doğru şekilde bu ihtiyaç giderilmezse işte böyle safsatalara (hurafelere) meyledilir. Bu da insanı hakiki Mabud'undan uzaklaştırır.

Rabbim bu insanları rahmetiy
le ayıktırsın. Başka ne denilebilir ki...

19 Mayıs 2006

DOST İSTERSEN ALLAH YETER!

Günaha Nasıl Böyle Alıştık?

Televizyon izlerken moralim çok bozuluyor. çocukluğumuzda kanal değşitirirken kısa etekli bir kadın çıksa annem hemen "kapat kapat..günah" derdi. Biz de çok mahçup olurduk . öyle bir sinmişti ki içimize yanımızda kimse olmasa bile paniğe kapılıp hemen kapatırdık. Hatta sokakta yanımızdan birbirine sarılmış bir çift geçse nereye bakacağımızı şaşırırdık utancımızdan. Yüzümüz kızardığını hissederdim ben.

Peki ya bugün, ne değişti Allah bizlere acıdı da günahlarımı kaldırdı (haşa). Bırakın televizyondaki yayınları (onlar zaten almış başlarını gidiyor, insan çoluğuyla çocuğuyla tv izleyemez oldu, ya da yüreğimiz ağzımızda. Her an her şey çıkabilir) artık sokakdaki sarılmış çiftlerden çok daha ötesini görünce, farketmiyoruz bile.. çünkü günaha alıştık!

Fakat ne değişti de alıştık?

17 Mayıs 2006

Babasızlık çocukları Ne Hale Getiriyor!

Bir çocuk düşünün, yaşı veya cinsiyeti farketmez. Babası geçici bir süre için çocuğundan ayrılmak zorunda kalmış.

öyle bir çocuk ki, gece ağlarken "anne" diye değil "baba" diye ağlardı. Akşama kadar dış kapının önünde "baba,baba,baba...."diye söylenirdi. Akşam zil çalınca kapıyı açar ve "baba" diye hoplayıp zıplardı, babasının da "yavrum" deyişini duyunca artık ne yapacağını şaşırırdı.. Hele bir de merdivenin son basamağında o sevgi dolu bakışlarla kendisine açılan sıcacık kucağı görünce artık kimse bu minik bedeni tutamazdı, koşardı babasına.. te bu çocuk babadan geçici bir süre için ayrıldı. Gece su için babasını çağıran bu yavru, şimdi uyurken annesi " ee, ee" derken kendisi de çok kısık bir sesle, sayıklarcasına, heceleyerek "ba-ba, ba-ba..." der oldu. Uyanınca ilk işi babasının fotoğrafının olduğu dolaba saldırmaktı artık. Parka giderken bile bırakmaz oldu fotoğrafı, öper, koklar, her önüne gelene gösterir "baba" diye, minicik elleriyle koynuna sokar babasının fotoğrafını. Her zil çalmasında kapıya fırlar küçücük ayaklar. Sütçü de babası olmuştur artık. Bütün erkekler babasıdır bu ufaklığın ve erkeklerin kucağıdır hep sığındığı...Babasının müşfik kucağını hayal ederek. Oyuncak cep telefonu bile babasıdır bu yavrunun, elinden onu da bırakmaz belki babası arar diye. Güler misiniz, ağlar mısınız bilmem ama kağıt paranın üstündeki Atatürk resmi bile bir buse almıştır bu minik dudaklardan babasının yerine...

Tabi bu sadece fani bir ayr
ılık (inşaallah) Bir de baki olanları düşünelim. Henüz "baba" bile diyemeden babası bu dünyadan göçüp giden tüyü bitmemiş yetimler... Aslında onlar asıl ilgi ve şefkate muhtaç olanlar.

Kur'an-
ı Kerim ilk nazil ulmuştur
olduğu zamanlarda Peygamberimize de yetim olduğu hatırlatılarak ilk vahiylerde yetim meselesini ele almıştır;

"Rabbin, bir yetim olduğunu bilip de seni barındırmadı mı?... O halde yetime gelince, ona sakın kahretme" (Duha,6-9) buyur
.

Hatta yetime k
ötü muamele dini inkar olarak tavsif edilmiştir;

"Ey Muhammed! Dini yalan sayan
ı gördün mü? Yetimi itip kakan, yoksulu doyurmaya yanaşmayan kimse işte odur" (Maun, 1-3)

Bunların yanı sıra yetime bakan kimseye de müjde vermiştir yetimlerin babası Efendimiz:


"Ben ve yetime bakan kimse cennette
şöyle (orta parmağıyla işaret parmağını göstererek) yanyanayız." buyurmuştur .

11 Mayıs 2006

Nasıl Sevdim...

Nasıl sevdim seni,
Sevenler anlar belki,
Seni gör
mek, mis kokunu koklamak isteği,
Yakandı
r içimi, yüreğimi, derinimi..


Nasıl bir aşk Ya Resulullah!
Adı
na, şanına, kitabına..
Ası
rlardır bitmez, tükenmez bir sevda,
yamete kadar sürer bu dava..



Hesap günü gelip çatınca,
Bu garibi de bir köş
ede unutma.
Ş?
efaatinden mahrum koyma,
Kabul eyle sancağı
nın altına..



Ey Habib! Benim için dua eder misin Yaradana?
Edebinle edeplendirsin,
Seni sevdiğ
im işin O da beni sevsin.
zünün suyu hürmetine,


Kabul buyursun, indine, rahmetine..
Ey Peygambelerin Peygamberi!
Benim iç
in dua eder misin Yaradana?
Senin bastığı
n topraklara yüz sürmeyi nasip etsin,


Bu aciz, günahkar kuluna...
Nası
l sevdim seni Ya Resululllah!
Kor gibi yanı
yor içim aşkınla,
Geleceğ
im yanına çok yakında,


Kavuşacağım sana olmasa da
Bastığı
n toprağa, soluduğun havaya...
Ey yetimlerin, kimsesizlerin sahibi!
Benim iç
in dua eder misin Yaradana?


Seni yanına aldığı yerde alsın,
Bu canı
da yanına......yakınına.....
Bir gü
n gelir kavuşurum,
Ay yüz
üne, gül kokuna ,inşaallah...


10 Mayıs 2006



Bencilliğin De Bu Kadarı...

Geçen gün bir işim için dışarıya çıkmıştım. Halk otobüsüne bindim, biraz ilerleyince otobüse açık bir bayan bindi. Tam o sırada en öndeki tek kişilik koltuk boşalmıştı. Bayan oturmak üzere koltuğa doğru yönelirken, koltuğa daha yakın olan bir başka bayan oturmaya yeltendi ki; diğer bayandan kabaca "Oturma, ben oturacağım, kaşla göz arasında hemen yerimi kapıyorsun..." diye bir bağırtı geldi. Diğer bayan da tırsmış olacak ki, sessizce kendi kendine söylenerek hemen uzaklaştı, tabi otobüs şöförü de olmak üzere herkes bayanın bu çirkin hareketine bakakalmıştı.


Bayan beş on saniye koltuğun başında,gözlerini koltuğundan ayırmadan sinirli bir tavırla bekledi. O, beklerken otobüse binen bir başka kapalı bayan olanlardan habersiz koltuğa oturmak istedi ve o da nasibini aldı. Kapalı bayan da " Neden kızıyorsun? Bu devlet malı, herkes kullanabilir" deyince ortalık iyice kızıştı. Bir türlü koltuğa kimseyi otutturmayan bayan da "Bağırmıyorum, sende niye yerime oturuyorsun vs..."diye bağırırken kapalı bayan da söylenerek uzaklaştı.


Bu arada diğer bayan kapalı bayana öyle sözler sarfetti ki, bütün gözler bir anda sadece koltuk için beş dakikada iki insanın kalbini kırdıktan sonra bir de böylesine çirkin sözler sarfedebilen kadının üstündeydi, adeta bakışlarıyla o kadını döver gibiydiler. Fakat hiç kimse onun seviyesine inipte muhatap olmadı, kapalı bayan bile... Herkes onu susturmak için uğraşırken mağdur durumdaki bayan gözü yaşlı bir şekilde en arkaya geçti! te o an, bir hemcinsimden utanırken, diğeriyle susabilmek büyüklüğünü gösterdiği için iftihar ettim. Fakat bencilliğin bu kadarına da pes diyorum, yazıklar olsun! Rabbim rahmetiyle ıslah etsin...


5 Mayıs 2006

Kuşlar Mı Daha Mutlu, insanlar Mı?


Geçen gün Hatice Teyzeyle oturuyorduk. Biraz sohbet ettikten sonra, bize ilgisini çeken bir olayı anlattı;

Bir gün evinin balkonunda otururken, karşı binanın balkonunun tavanında bir kuş görmüş. Biraz daha dikkatini verince anlamış ki, kuş yavruları için çalı çırpıdan yuva yapıyormuş. Yaptığı yuvayı bitirince bir başkasına daha başlamış, sonra onu da bitirmiş ve bir başkasını daha, bir başkasını daha...çok kısa sürede bir sürü yuvası olmuş.

Sonra Hatice Teyze, büyük bir hayret ve hayranlık içinde düşünmüş; "İnsanlar bir ev sahibi olmak için koca bir ömürlerini feda ediyorlar, yinede mutlu olamıyorlar. Bir de şu kuşlara bak..Yarım saatte kaç tane evleri oldu. üstelik de ne kadar mutlular, hep birlikte ötüşüp duruyorlar."

Bu farklı bir bakış açısı tabi. insan en eşref mahlukattır, hayvanatla aynı sınıfa giremez. Fakat yinede güzel bir düşünce...

...

Allahım vuslata çabuk erdir beni Ya Rabbim...

şu fani ömrüm bitmeden
Peygamberime kavuştur beni.
Ruhum sana kurban,
Gönlüm sana hayran!
Ey gönlüme sultan...



4 Mayıs 2006

Çocuklardaki inat Kırılabilir mi?

Bu sabah Ebruli'yle ben kahvaltı yaparken, onun kızıyla benim kızım küçücük bir oyuncak için kavga ettiler. Ne yaptıysak ikisini de vazgeçiremedik. Başka bir oyuncak kabul etmiyorlar, illa o olacak:)Artık Ebruli'yle birbirimize bakıp bakıp gülüyorduk. Kızlarımızın inadı tutmuştu bir kere.. Bu inatlaşma bana şunu hatırlattı:

Yaklaşık bir ay önce, çok sevdiğim bir arkadaşıma ziyarete gitmiştim.Tam üç tane erkek çocuğu var. ikisi top oynarken kavga etmeye başladılar. Biri birisinin kafasına topu atmış, o da diğerinin kafasına bir tane yapıştırmış:) çocuk işte..

Anneleri de buna ceza olarak topu aldı ve dolabın üstüne sakladı. çocuklarına da "Akşama kadar top mop yok" dedi. Büyük oğlunun da inadı tuttu.. Yarım saate yakın annesine bağırdı,çağırdı topu vermesi için. Annesi de onu duymamazlıktan gelerek kendine hakim olmaya çalışıyordu. Arada ben müdahale etmeye çalıştım ama çocuk öyle bir sinirlenmişti ki, pek kimse umurunda değildi. Durmadan "top, top.." diye bağırıyordu. Annesi de en son "Git aşığıda ağla, sesini duymayayım" dedi. çocukta üzerine bir t-shirt giydi ve hemen gitti. Biraz sonra tekrar yukarı çıktığında pek de vazgeçmiş değildi. Büyük bir inatla kavga ettiği kardeşi topu unutmuşken kendisi hala top diye ağlıyordu. Kendi çabalarıyla biraz da annesinden çekinerek dolabın üstündeki topu almaya çalıştı ama nafile... Yine de vazgeçemedi bir türlü...

ağaç yaş iken eğilir ama çocuklardaki inat yaş iken kırılabilir mi acaba? Yoksa ölene kadar öylemi devam eder?

3 Mayıs 2006

Peygamberimizin Hanmlara Karşı Olan Şefkat Merhamet Ve Nezaketli Davranmaktaki Hassasiyeti

Şefkat, merhamet, nezaket ve incelik, Resulullah (A.S.M.) Efendimizin güzel ahlakından bir bölümdür. O, hayatı boyunca katı, kaba, kırıcı, incitici ve sert davranmadı. özellikle eşlerine ve çocuklarına karşı her zaman şefkatli ve merhametli olup incelik , nezaket, ve sevgiyle saygıyı elden bırakmadı. Onların kusurlarını görmezlikten gelerek bir gün olsun kendilerini kınamadı.

İslam, zorbalığı, kabalığı takbih eden dindir. Allah'ın son mesajı olan Kur'an-ı Kerim, her vesileyle nezaket, şefkat ve inceliği emreder. Kadına karşı köpürüp sert çıkışlarda bulunmak kabalığın ve cehaletin ta kendisidir. Tabi kadın da haddini bilmeli, kocasının haklarına saygılı olup sevgi ve saygısında kusur etmemelidir. Herşeye rağmen ev halkına güler yüz, tatlı dil ve nezih davranışı göstermek Resulullah'ın (A.S.M.) sünnetidir. Buna binaen Efendimiz (A.S.M.) şöyle buyurmuştur:


"Müminlerin iman yönünden en olgunu, ahlakı en güzel olanıdır. Sizin en seçkinleriniz ve hayırlılarınız kadınlarına hayırlı olanlarınızdır."

"Sizin hayırlılarınız, çoluk çocuğuna hayırlı olanınızdır. Sizden çoluk çocuğuna en hayırlı olanınız benim."


Cenab-ı Hak cümlemize Peygamberimizin edebiyle edeplenmeyi nasip etsin...


Kaynak: İlahi Hikmetler Büyük Sevaplar

2 Mayıs 2006

Gökyüzünde Tavaf

Bir gece yine o mübarek yerlerdeki gelecek güzel günlerin hayaliyle uyudum. Öyle kendimi kaptırmış olmalıyım ki düşüncelerim uykuma da aksetti ve rüyama girdi. Rüyamda büyük bir kalabalıkla uçağa binip gökyüzüne doğru süzülmeye başlamıştık. İyice yükselince aşağıya doğru bir baktım, öyle yükselmişiz ki başım döndü. O arada nasıl oluyorsa ben ve diğerleri muhteşem bir yere gelmişiz. Büyük ve beyaz ötesi bir yer. Sanki duvarlara pırlanta işlemişler. Parlaklığı gözümü almıştı. O harika yerin ortasında simsiyah örtüsüyle ve her zamanki azametiyle Kabe duruyordu. Öyle asil bir görüntüsün vardı ki, uzun süre gözlerimi alamadım. Biraz kendime gelince "bu nasıl olabilir" dercesine tekrar aşağıya baktım. Sonra da çok düşünmeden böyle bir güzelliği bulmuşken tavaf etmeye başladım. Arada yine aşağıya bakıyordum. Muhteşem bir duyguydu. Ve bir ses bize "bu sadece taklidi bir Kabe. Aslını görmediniz" dedi. Tabi biz lisan-ı halimizle bu da bize yeter dedik ve tavafımıza devam ettik. Rabbim rüyalarımızı hakikate inkılab ettirsin, tüm gitmek isteyipte gidemeyenlere, içi yananlara oralara gitmeyi nasip etsin. Amin..