28 Aralık 2007

Sevgilinin Diyarından

Herkese merhaba!
Görüşmeyeli haliniz keyfiniz iyidir inşaallah.Özlemişim buraları.Sizlere anlatacak çok şeyler birikti bir kaç haftadır. Hangisinden başlasam diye düşünüyorum. En başından başlasam çok uzun sürer,onun için Suuda gelme yolculuğumu listeden çıkarıyorum izninizle. Zaten acı uçak kazasından sonra uçağa binmek çok zor olmuştu benim için, en iyisi hatırlamamak. O yolculuğa dair,İstanbulda uçağı beklerken sevdiğim bir arkadaşımın evinde geçirdiğim bir kaç güzel saati hatırlayayım ben sadece. Burdan sevgilerimi iletiyorum kendisine bu arada.:)

Neyse; filmin bir kısmını atlayarak en güzel kısmından;Medine'ye, Sevgilinin diyarına, alemlerin Efendisine vuslatımdan konuya girmek istiyorum müsadenizle.

Suuda geldiğim ilk günlerde hemen Medine'ye, mescide ziyarete gimeyi hayal etmiştim ama olmadı.Bu günlerde hasta bakmakla iştigal ettim daha çok.Yaklaşık bir hafta sonra bayram tatilinin son gününde düştük Medine yollarına. Nasıl özlemişim yollarını, tozlarını... Öyle şirin gözüküyor ki herşey gözüme. En ufak bir ayrıntıyı bile atlamıyorum yolda. Bakmaya doyamıyorum etrafıma. Halbuki hiç birşey yok, yol işte. Sanki Türkiye'de gurbetteymişim de aslımı bulmuşum gibi oldum. Allah'ıma nasıl şükredeceğimi bilemedim. Bana tekrar nasip etmişti bu mübarek diyarı. Gelebilmiştim sonunda, ve şu anda O'na doğru gidiyordum bile. Saatler sonra yeryüzünün en güzel mescidindeydim.

İşte girdik Mediye, nasıl da sessiz, nasıl da mülayim.Tıpkı bıraktığım gibi. Korkuyor sanki Nebi'yi rahatsız etmekten herkes ve herşey. Korkulmaz mı hiç? Alemlerin Efendisi yatıyordu burda, bu şehirde. İnsan yürürken bile korkmalıydı rahatsız etmekten Nebi'yi.

Nasıl bir huzur var Allah'ım bu şehirde. İçime çekiyorum havasını sürekli, mümkün olsa çekip bitireceğim bütün havayı.

Gittikçe yaklaşmışdık O'na.Çok az kalmıştı ki, yine yanlış yola girivermişiz. Aksilik işte elim yüreğimde görmeyi beklerken yeşil kubbeyi, daha da uzaklaşmışdık ondan.

Sonunda doğru yola girdik. Arabayı park ettikten sonra merdivenleri çıkıp bahçesinde biraz yol almak bu kadar mı uzun sürer Allahım. Ayaklarım birbirleriyle yarışıyorlardı sanki daha önce varmak için yanına. Yanına dediğime bakmayın, henüz bir kez bile yanına gitmiş değilim. Bahçede kubbesinin yeşilini izlerken gözyaşlarıyla sohbetimden bahsedyorum ve artık üzülmüyorum buna. Canım Efendim benim geldiğimi bilsin bana yeter. Beni cennette en yakınındakilerden etsin Rabbim daha ne isterim.

Hayalimde Efendimizle sohbet ederek ona :"Geliyorum, koşuyorum yanına.Çok az kaldı Canım Efendim" diyerek koşar adımlarla ilerlerken varmıştım sonunda huzuruna.

Allahım sana şükürler olsun Rabbim.
Beni bu mutluluktan mahrum bırakma Allah'ım.
Başımı kaldırdım ve dünyam ıslak ıslak, yeşerdi birden.

"Selamunaleyküm Ya Resulullah!
Selamunaleyküm Ya Habibullah!
Selamunaleyküm Ya Nebiyullah!" dedim...
"Ben geldim, seni çok özledim ve çok korktum sana varamamaktan. Ama vardım hamd olsun Allah'ıma. Yanındayım canım Efendim."

Hasretimi gidermeye çalışıyordum ama gideremezdim ki böylesi bir hasreti. Her gittiğinde mescidine, her baktığında yeşil kubbeye sanki daha da özlüyor insan. Ölüversem şimdi diyorum kendime, ölüversem olmazmı? Kavuşamazmıyım Peygamberime. Geliverse azrail de elimden tuttuğu gibi beni uçursa onun yanına doğru... ne güzel olurdu..

Duamı ettim, selam gönderenlerin selamlarını ilettim ve gözyaşlarıyla veda ettim Nebi'ye. Ama gözüm arkamda kalmıştı. Tek gözümmüydü ki arkamda kalan, gönlümde yanımda değildi. Gözümle beraber gönlümde Efendimizin yanında kalmıştı.Gözüm gönlüm açılmıştı onun yanında.Gözümü gönlümü açan Allah'ıma hamd olsun.

Rabbim beni ayırmasın buralardan inşaallah.Gelmek isteyen herkese de nasip et güzel Allahım.

13 Aralık 2007

Yanına Geliyorum Ey Sevgili!



En kısa zamanda sevgilinin diyarından yazmak ümidiyle..

Hakkınızı helal edin,Allah'a emanet olun.

11 Aralık 2007

Su Gibi Aziz Olalım

Su hayattır,Allahın bizlere çok büyük bir ikramı, lütfudur. Büyük nimettir. Su hakkında söylenecek çok şey var aslında ama benim ilk aklıma gelen atalarımızın dediği gibi "Su gibi aziz ol." sözüdür.
Evet çok azizdir su. Hayatımızdaki büyük yerini,suyun içinde yaşayan balık misali kıymetini her ne kadar bilmesek de, her ne kadar bir damlasının bile şükrünü eda edemesek de, Yüce Allah yine de biz kulları için onu gökden indiriyor aşağılara. Nasıl bir şefkat, nasıl bir lütufdur su.
Su, çok da mütevazidir. Gökden iner ama hep aşağılarda gezer, en aşağılarda...toprağa karışır.Değdiği yere can verir, değmediği yer de kurur. Temizdir, gittiği yeri de temizleyerek gider.Su temizlikdir.
Allah suyun kıymetini şu ayetle açıklıyor insanlara:
“Biz, ölü olan toprağa can vermek, yarattığımız nice hayvanların ve nice insanların susuzluğunu gidermek için gökten tertemiz su indirdik” Furkan suresi, 48, 49
"İçtiğiniz suya baktınız mı?Buluttan onu siz mi indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?Dileseydik onu tuzlu yapardık. O halde şükretseniz ya!" vakıa suresi 68-70

"Yeryüzünde haşmetli dağlar yarattık, sizlere tatlı sular içirdik.." Murselat suresi 27. ayet

"De ki: "Baksanıza, eğer suyunuz çekilse, size kim bir akarsu getirebilir?" " mülk suresi30.ayet

Allah, hepimize suyun kıymetini bilmeyi ve şükrünü eda edebilmeyi nasip etsin.

Su gibi aziz olun:)


8 Aralık 2007

Ne Demeli?

İnsanlık ayıbı mı?
Varlıklılar, fakirlere yardım elini uzatmıyor,ondan bu acı..
Kader mi?
Dünyanın her yerinde bir sürü muhtaç var, hepsini görüp yardım edemeyiz ki. Bu da onların kaderiymiş.

7 Aralık 2007

Hazret-i Hamza

Teşrif eder misiniz?
Abdullah ibni Mes'ûd buyuruyor ki:Müşriklerden Velîd adında birinin bir putu vardı. Safâ tepesinde toplanırlar, bu puta ibâdet ederlerdi. Bir gün Peygamber efendimiz, onların yanına gitti ve onları îmâna da'vet etti. Kâfir olan bir cinnî, o putun içine girdi ve sevgili Peygamberimiz için uygun olmayan sözler sarfetti. Peygamber efendimiz üzüldüler.Efendimiz başka bir gün yine müşrikleri îmâna da'vet etti. Bu kez müslüman bir cinnî, müşriklerin elindeki putun içine girip, sevgili Peygamberimizi ve İslâmiyeti anlatan güzel sözler ve beyitler söyledi.Müşrikler, bu sözleri duyunca, başta Ebû Cehil olmak üzere ellerindeki putu parça parça ettiler. Resûlullaha saldırdılar. Mübârek yüzü kana boyandı. Onların bu ezâ ve cefâlarına tahammül gösterip, şöyle buyurdular:- Ey Kureyşliler! Bana vuruyorsunuz. Ama ben sizin Peygamberinizim.
Peygamber efendimiz, oradan ayrılıp evine geldi. Bir hizmetçi kız, bu hâdiseyi, başından sonuna kadar görmüştü.Bu sırada Hz. Hamza, dağda avlanıyordu. Bir ceylana ok atmak için hazırlandı. Ceylan dile gelerek dedi ki:- Yâ Hamza! Bana ok atacağına kardeşinin oğlunu öldürmek isteyenlere ok atsan daha hayırlı olur.Hz. Hamza bu sözlere hayret ederek süratle evine hareket etti. Hz. Hamza âdeti üzere, avdan dönünce, tavâf yapmak için Harem-i şerîfe uğrar, ondan sonra evine giderdi. O gün tavâf yaparken, hizmetçi kız, yanına gelerek dedi ki:- Ebû Cehil, kardeşinin oğluna, şöyle şöyle söyledi.Hz. Hamza, Peygamber efendimize hakâret edildiğini işitince, akrabâlık damarları hareket etti. Silahlarını kuşanarak, Kureyş kâfirlerinin bulunduğu yere geldi.- Kardeşimin oğluna, kötü söz söyliyen, kalbini inciten sen misin? diyerek, boynundaki yay ile, Ebû Cehil'in başını yedi yerinden yardı.
İman etmenle sevinirim
Hamza, Peygamber efendimizin yanına gelip dedi ki:- Yâ Muhammed, Ebû Cehil'den intikamını aldım. Onu kana boyadım, üzülme, sevin!
Sevgili Peygamberimiz buyurdu ki:
- Ben, böyle şeylere sevinmem.
- Seni sevindirmek, üzüntüden kurtarmak için, ne istersen yapayım.O zaman Peygamber efendimiz buyurdu ki:
- Ben ancak senin îmân etmen ile, kıymetli bedenini Cehennem ateşinden kurtarman ile sevinirim. Bunun üzerine Hz. Hamza hemen Müslüman oldu.Hakkında âyet-i kerîme geldi.
Endişeye lüzum yok
Peygamber efendimiz, Hz. Hamza ve diğer bir kısım Müslümanlar Hz. Erkam'ın evinde bulunuyorlardı. Bir ara kapı vuruldu. Gelen kimsenin, silâhlarını kuşanmış şekilde Hz. Ömer olduğu görülünce, bazıları endişeye kapıldı. Hz. Hamza;
- Gelen tek bir kişidir. Bu kadar endişeye lüzûm yok. Eğer, hayır için geldi ise hoş geldi. Yok eğer şer için geldi ise kendi kılıcı ile başını keserim, dedi.Dışarı çıktı ve dedi ki:
- Yâ Ömer! Sen ne zannedersin? Biz Abdülmuttalib evlâdıyız. Her birimiz Allahü teâlânın izni ile demiri çiğneyip havaya püskürtürüz. Allah ve Resûlü için can ve baş fedâ ederiz. Sen Resûlullaha zarar vereceğini zannediyorsan aldanıyorsun.
Sevgili Peygamberimiz, bu konuşmaları işitti. Kendileri gelerek, iltifat ile Hz. Ömer'i karşıladı. Hz. Ömer de Müslüman oldu. Bu iki kahraman sayesinde Müslümanlar kuvvet buldular, ibâdetlerini açıktan yapmaya başladılar.
Cebraili görmeye dayanamadı
Hz. Hamza bir gün, Cebrâil aleyhisselâmı kendi aslî şeklinde görmeyi arzû ettiğini, Peygamber efendimize bildirdi. Peygamber efendimiz de Hz. Hamza'ya sordular:- Onu görmeye dayanabilir misin? - Evet dayanırım.- Öyle ise yere otur da bak!
Hz. Hamza Cebrâil aleyhisselâmı görünce, bayıldı, arkası üstüne düştü
Efendimiz beyaz sancak verdi
Hz. Hamza, Hz. Zeyd bin Hârise, Hz. Ebû Mersed Kennaz, Hz. Enes ve Hz. Ebû Kerse ile beraber Medîne'ye hicret etti.hicret ettikten sonra, Kureyşli müşrikler boş durmadılar. Peygamberimizi Medîne'de rahat bırakmıyorlar.bir müşrik kervanının Medîne yakınlarından geçmekte olduğu işitildi. Sefer hazırlığı yapıldı. Sefere çıkacak birliğin kumandanlığına Hz. Hamza'yı getiren Peygamberimiz, ona beyaz bir bayrak verdi. Hz. Hamza'ya verilen bu bayrak İslâm tarihinde Müslümanların kullandığı ilk bayrak idi.
Doğru bir iş yaptı
Hz.Hamza otuz süvari ile savaşa hazırlanırken, müşrikler üçyüz süvari ile gelmişlerdi.Mecdi bin Amr el-Cühenî, iki tarafın da müttefiki idi. Müslümanların sayıca çok az ve müşriklerin çok fazla olduklarını ve düşmanların bu ilk çarpışmada yenebileceklerini düşünerek arabulucuk edip iki tarafı çarpışmaktan vazgeçirdi. Sonra Hz. Hamza ve arkadaşları Medîne'ye geri döndüler. Mecdî'nin bu hareketi Peygamber efendimize arzedilince çok memnun oldular ve buyurdular ki:
- İyi ve doğru bir iş yapmıştır
Kalk ya Hamza!
Hz. Hamza, Ebva, Veddan ve Zül' uşeyre gazâlarında Peygamber efendimizin beyaz sancağını taşıdı.Bedir gazâsında 313 Eshâb-ı kirâm, 1000 müşrikle karşı karşıya geldi. Mekke müşriklerinden Utbe, Şeybe ve Velîd meydana çıkarak er dilediler. Peygamberimiz buyurdu ki: - Ey Hâşimoğulları! Kalkınız, Allahü teâlânın nûrunu söndürmek için gelenlere karşı, Hak yolunda çarpışınız ki, Allahü teâlâ zaten Peygamberinizi de bunun için göndermiş bulunuyor. Kalk yâ Hamza! Kalk yâ Ali! Kalk yâ Ubeyde bin Hâris!
Melekler de savaşa indi
Hz. Hamza, Hz. Ali, Hz. Ubeyde miğferlerini giydiler. Meydana yürüdüler. Müşrikler dediler ki:- Sizler kimlersiniz? Eğer bizim dengimiz iseniz sizinle çarpışırız.Eshâb-ı kirâm da;
"Ben Hamza'yım! Ben Ali'yim! Ben Ubeyde'yim!" dediler. Bunun üzerine müşrikler cevap verdiler:
- Sizler de bizim gibi şerefli kimselersiniz. Sizinle çarpışmayı kabûl ettik.Eshâb-ı kirâm, müşrikleri, önce îmâna da'vet ettiler. Onlar kabûl etmediler. Ondan sonra
Eshâb-ı kirâm, müşriklerin üzerine saldırdılar. Hz. Hamza ve Hz. Ali, Utbe ve Velîd kâfirlerini, anında öldürdüler. Hz. Ubeyde, Şeybe'yi yaraladı. Şeybe de Hz. Ubeyde'yi yaraladı.Hz. Hamza ve Hz. Ali, Şeybe'yi orada öldürüp, Hz. Ubeyde'yi kucaklayıp Resûlullahın huzûruna getirdiler.Ebû Cehil, müşrikleri savaşa teşvik etmeye başladı. Her iki taraf bütün güçleriyle saldırıya geçtiler. Bu savaş her iki tarafın ilk büyük savaşıydı. Eshâb-ı kirâm, "Allah Allah" diyerek, tekbîr getirerek hücûm ediyordu. Hz. Hamza, her iki elinde birer kılıç ile çarpışıyordu. Peygamber efendimiz "Yâ Hayyu! Yâ Kayyûm!" buyurarak Allahü teâlâya yalvarıyordu.Peygamberimiz, Eshâbını, böyle yiğitçe çarpışıyor gördükçe;
- Onlar, Allahü teâlânın yeryüzündeki arslanlarıdır, buyurarak onları takdîr ediyordu.Allahü teâlâ, Peygamberimize yardım için melekleri de savaşa gönderdi. Eshâb-ı kirâm daha kılıcını vurmadan müşriklerin kellesi yere düşüyordu. Müşrikler bozguna uğradılar. Ebû Cehil de öldürüldü. Mekke'ye doğru kaçmaya başladılar. Hz. Hamza, Bedir'de fevkalâde kahramanlık gösterdi. Bedir savaşı, Peygamber efendimizin zaferiyle neticelendi. Eshâb-ı kirâmdan 14 kişi şehîd oldu.
Ben Allah'ın arslanıyım!
Peygamber efendimiz, Uhud harbinde; Hz. Hamza'yı en önde zırhsız süvârilerin başında çarpışmakla vazifelendirdi. Hz. Hamza, iki elinde de kılıç olduğu hâlde;- Ben Allahü teâlânın arslanıyım! diyerek, düşmanı önüne katmış, öldüre öldüre ilerliyordu.Safvân bin Ümeyye, etrafındakilere, "Hamza nerededir? Bana gösteriniz!" diyor, savaş meydanını araştırıyordu. Bir ara gözleri, iki kılıç ile halkı kıyâsıya kesip biçen birini görünce sordu:- Bu çarpışan kim?Çevresindekiler dediler ki:- Aradığınız kimse! Abdülmuttalib oğlu Hamza!- Ben bugüne kadar, düşmanını öldürmek için saldıran, onun gibi hırslı, onun gibi gözüpek bir kimse daha görmedim.Uhud'da herkes bütün güçleriyle çarpışırken, bir ara Resûlullah efendimiz ile Hz. Hamza arasında kimse kalmadı. Hz. Hamza, hiç arkasına bakmıyor, hep ileri doğru hücûm tazeliyordu. Savaşın başlamasından o ana kadar tek başına 30 müşriki öldürmüştü. Bu sırada Siba bin Ümmü Ammâr; "Bana karşı koyabilecek bir yiğit var mı?" diyerek Hz. Hamza'ya meydan okudu. Hz. Hamza, "Demek sen Allaha ve Resûlüne meydan okuyorsun, öyle mi?" deyip onu da öldürdü.
Şehit oldu
Hz. Hamza büyük kahramanlıklar gösterdikten sonra bu savaşta Vahşî tarafından şehîd edildi.Vahşî, Mekke'nin fethinden sonra, Tâiflilerle birlikte Medîne'de mescide gelip, îmân etti, affa kavuştu. Fakat Yemâme tarafına gitmesi emrolundu. Resûlullaha karşı çok mahcûb olup, başı önünde yaşadı.Hz. Hamza şehîd olduğunda oruçlu idi. Hz. Peygamberimiz, kendisi için, "Seyyid-üş-Şühedâ = şehîdlerin efendisi"buyurdu. Ve cesedini meleklerin yıkadıklarını haber verdi.Savaş bitmişti. Şehîdlerin yanlarına gidildi. Peygamber efendimiz, Hz. Hamza'nın mübârek cesedini görünce, dayanamadı. Ağladı. Mübârek gözlerinden yaşlar akarak buyurdu ki:
- Ben, şu şehîdlerin, Allahü teâlânın yolunda canlarını fedâ ettiklerine, Kıyâmet günü şâhidlik edeceğim. Onları kanlarıyla gömünüz. Vallahi, Kıyâmet günü mahşere yaraları kanayarak gelecekler. Kanlarının rengi kan rengi, kokuları da misk kokusu olacaktır.Daha sonra Peygamber efendimiz buyurdu ki:
- Bana Cebrâil aleyhisselâm gelip Hamza bin Abdülmuttalib'in göktekiler katında, "Allahın ve Resûlünün arslanıdır" diye yazıldığını haber verdi.Hz. Hamza'nın ve diğer şehîdlerin cenâze namazları kılındı. Hz. Abdullah bin Cahş ile Hz. Hamza'nın cenâzeleri bir kabre kondu. Hz. Hamza, Hz. Abdullah'ın dayısı idi.
Ve aleykümselam
Hz. Hamza orta boylu idi. Kılıcını çok iyi kullanır pek mükemmel ok atardı. Pehlivanların pîri idi. Peygamber efendimizin amcası ve aynı zamanda süt kardeşi idi. Peygamberimiz kabrini ziyârete gider, selâm verirdi. Mezardan, "Ve Aleykümselâm yâ Resûlallah" diye cevap gelirdi.Hz. Fâtıma buyurdu ki:
- Birgün Hz. Hamza'nın kabrini ziyârete gittim. "Esselâmü aleyke yâ Resûlullahın amcası" diye selâm verdim. "Ve Aleyküm selâm ve Rahmetullahi ey Resûlullahın kızı" diye mezardan cevap geldi.Şeyh Muhammed isminde âlim bir kimse Hz. Hamza'nın kabrini ziyârete gitti. Selâm verdi. Mezardan, selâmına cevap verildi ve, "Yâ Şeyh Muhammed, bu sene bir erkek evlâdın olacak, ona benim ismimi koyunuz" dedi. O âlimin erkek çocuğu oldu ve adını Hamza koydu.

6 Aralık 2007

Çok Korkunç!


Bir çok insan, şelaleleri çok sever. Halbuki sevilecek bir yanı yok bence.Bilakis insanın ödünü koparıyor.Resimde bile uzun süre bakamıyorum.Su mu tutuyor nedir? Şuna baksanıza Allah aşkına. Bu fotoya bakıpta dizlerinin bağı çözülmeyen var mıdır acaba? Çok korkunç!

4 Aralık 2007

Protesto Ediyorum

Suudi Arabistan Konsolosluğunu protesto ediyorum!
Aslında az evvel güzelce anlatmıştım acı gerçekleri,ama yayınlayamadım. Herşeye rağmen Efendimiz'in milletinden olan ve oralarda yaşayan insanlara laf söylemeyeyim ve söyletmeyeyim dedim. Bence iyi de ettim. Fakat en azından bir protesto gösterisinde bulunayım diyorum.İçim soğusun biraz. Ne şekilde protesto etsem diye düşünüyorum. Parlak bir fikriniz varsa haberim olsun lütfen..

2 Aralık 2007

SÜPER BABAANNE

Genelde aile büyükleri evhamlı, vesveseli olurlar.Babaanneler, anneanneler falan..
Mesela; olmadık şeyleri hayal edip korkarlar. Benim babaannem de bunlardan bir tanesi.
Hem de en ileri derece de olanlarından:) Öyle ki; çarşıya çıkarken olurda kazayla beni görürse, köşebaşına varana kadar tembihlerde bulunur. Eve dönene kadar da okur üfler sağolsun:)
B: "Aman ha kızım, "şu parfüm nasıl kokuyor" diye soranlar olursa sakın koklama."
A: "Koklamam da, sen de çok panik yapıyorsun ama:)"
B: "Yok kızım yok.Sen bilmiyosun dışarıyı"
B: "Sakın oyalanma!"
B: "Alacağını al hemen gel!"
B: "Kaçta burda olursun? "
A: "Üçte evde olurum inşaallah"
B: "Üç mü? Napacan ki o saate kadar? Çarşıyımı alacan sanki."
A: "Tamam, erken gelmeye çalışırım, bişey istiyor musun?"
B: "Hususi bakma da, gözüne çarparsa çanta için küçük bir ıslak mendil al görürsen."
A: "Olur, alırım.Hadi hoşçakal"
B: "Bak heleeee!"
A: " :((( Efendim? Nolduu?"
B: "Şimdi saat kaç, gecikme haa!" vs..vs........

***

Aslında anlatacağım bunlar değildi, artık nasıl dolmuşsam:)Neyse sadete geleyim.
Babaannem evhamının yanı sıra çok okumasıyla da ün salmıştır. Öyle ki, her gelenin gidenin arkasından okur, gece sürekli namaza kalkar, falanca aklına gelmiştir, sabaha kadar ona okur üfler. Çocuklardan birisi biraz ağlasa " nazar oldu, nazar oldu yavruma " der yine okur, okuur.. Sonrada bir güzel üfler..Bir gün kızıma kucağımdayken okuyup üflediğini hatırlıyorum da, arada ben de epeyce nasiplenmişdim nefesinden:)
Geçen gün de evimizin bahçesine komşunun tavukları girmiş. Babaanneciğim de bunları pencereden görünce çıkmış kovalamış tavukları. Tavuklar kaçışmışlar tabi sokağa doğru. Babaannem de bunların gittiğini görünce farkında olmadan başlamış arkalarından okuyup üflemeye yine:)) Biraz sonra farketmiş yaptığını ve gülmüş kendine. Günler sonra da bana anlattı yaptığını beraber epeyce güldük. Ama bana çok tembih etti "Kimseye söyleme sakın!" diye.
Sakın sizde söylemeyin kimseye e mi?. Gülerlermiş sonra:))

Huzur; Tevekkülde!


"Mevlam görelim neyler...Neylerse güzel eyler" demeli..